Sabah ve akşamları işe gidişlerde ve iş çıkışlarında insan
selinden oluşan bir ordu beklenmedik bir şekilde ana arterlere yayılıyor.
Her yer hınca hınç insan dolu.
Sükunet içinde yalnız kalacağınız bir yer bulmak çok zor.
Paranın geçim aracı olduğu bir dünyanın kurbanı olanlar,
ikiyüzlü modernitenin kıskacında hastalıklı bir anlayışın tanıdığıdırlar artık.
Bir çok insan zamanlarını "serseri mayınlar" misali
şehrin sokaklarını amaçsızca dolaşarak, çığırtkan sokak satıcılarının, simit ve
piyango satıcılarının hareketlendirdiği meydanlarda ve parklarda geçiriyorlar.
Hoş artık parkların yerini üç tarafı açık cafeler almış durumda
ya.
Kalabalığı kendine çeken kimi yerlerde, birbirine dolanmış
gölgesine sığınılan ağaçların dallarına konmuş, gizemli kuşlar görünür bazen.
Martılar, kırlangıçlar denizin ritüelini anlatırlar
çığlıklarıyla uzaklarda
İstanbul öyle kalabalık ki, evsizler parkları, köprü altlarını,
seyyar satıcılar üst geçitleri ve caddeleri ele geçirmişler.
Sabahın serinliğinde yürüyüşe çıkanların karşısına, banklarda
sabahlayanların varlığı çıkar. Semt pazarlarında pazarın dağılmasına yakın
sebze meyve toplayanlar, çöpleri karıştıran kağıt toplayıcıları, yardım
toplayanlar dikkati çeker.
Varoşlarda zor durumda varlığını sürdürmeye çalışanların
yapacakları başka bir şey de yok.
Bir şekilde hayatta kalmak zorundalar.
Devasa kentin getirdiği sorunlar insanın insana saygısını yok
etmiş.
Ve İstanbul'un sorunları devam ediyor.
Dramlar, acılar devam ediyor.
Sessiz bir çığlık sanki yaşananlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder