10 Mayıs 2024 Cuma

MEHMET AMCA 'DAN DİNLEYELİM... GENÇLİK...


 

Mehmet amca yılların ağır yükünü omuzlarında taşımış biriydi. Feleğin artılarına pek rast gelmediğini söylerdi. Kızı Zeynep’i büyütmüş, çalışmış çabalamıştı kendince. Kim bilir başka daha hangi zorlu işlerin üstesinden gelmişti, pek anlatmazdı. Nasırlı elleri ve bronzlaşmış kavruk yüzündeki derin çizgiler geçmişin tanıklığını yapıyordu.

“Gençlik nasıl bir duygu” diye sorduğunda Sinan.

“Hocam” diye başlardı, böyle hitap etmeye alışmıştı.

“Hocam, gençlik taze filiz açmış bahar dalı gibidir. Pırıl pırıl, taze ve yıpranmamış renkleriyle göz kamaştırır. Yüreğin kuş gibi hafiftir. Pek bir şey düşünmek istemezsin, sonsuza dek öyle kalacak sanırsın. Ama bahar çabuk geçer, taze yaprakların, dalların suyu çabuk çekilir, çiçekler çabuk solar. Taze olan sararır, buruşur, geriye kuru bir dal bir yaprak kalır” diye bildiğini, düşündüğünü söylerdi.

“Yani şunu mu anlamalıyız; gençliğin kıymetini bilmek lazım.”

Görmüş, geçirmiş, çalışmış, yorulmuş Mehmet amca “evet” anlamında başını sallardı.

“Tam da söylemek istediğim bu. Gençliğinin kıymetini bilmeyen bir insan, yaşlılığında tutunacak dalı hazırlamakta zorlanır. Asırlık bir çınarın kökleri nasıl ki damar damar, saçak saçak sararsa toprağı; gençlikte de gelecek için toprağı damar damar, saçak saçak işlemeli insan. Gününe, geçmişine sahip çıkmalı, geleceğine yön vermeli.”

“Peki, o halde, gençlik konusunda yerleşik düşünce nedir?”

“Hayat şartları toplumu zorluyor. Toplum artık gençliğini düşünecek vakit bulamıyor. Günü kurtarmanın peşinde. İşsizlik, topraksızlık, susuzluk insanların belini gençlikte büker oldu. Bak Recep’e genç yaşta solmaya başladı. Niye? Hayat şartları zorluyor. Gelecek kaygısı genç filizleri çabuk yıpratıyor.”

“Göç olgusu kasabada yaşanan bir gerçek. Bu konuda da işsizliğin etkili olduğu biliniyor. Genç yaşta gurbete çıkanların bir kısmı gittikleri yerlerde ya günü birlik işlerde, inşaatlar da geçici iş bulup çalışıyorlar ya da kapıcılık gibi kira, elektrik, su giderleri olmayan işlere kapağı atma peşindeler.”

“Doğru dersin Hocam. Şehirlerin varoşlarında gidenlerin gençliği kaybolup gidiyor. Onların durumu daha zor. Geri de dönme olanakları yok. Kendileri dönmek isteseler, çocukları istemiyor. Tam bir çıkmaz sokaktalar.”

Kimi kravatlıların, ütülü pantolonluların anlayamadıkları, anlayamayacakları bir olgunluktaydı Mehmet amca. Onunla konuşmak insanın ufkunu açıyor, bilincini aydınlatıyordu. Yaltaklanmak, küçültücü davranışlarda bulunmak, sıradanlığı kabul etmek saygınlığını kaybetmek, onun kabullenmeyeceği bir durumdu.

Topluma kendi bildiğini kabul ettirmeye çalışanların, dediğim dedik düşüncesinde olanların aksine insanların gelecekleri için, hayatlarının idamesi için mücadele etmeleri; gurbette de olsa, köyünde de olsa çağdaşlığa yoğunlaşmaları gerektiğine inanıyor, inanılması gerektiğini vurguluyordu.

“Değişime ve bunun sonuçlarına hazırlanmalı insan. Hayatta sorunlar da var, değişimlerde. Farklı düşüncelere tahammül etmeli insan. Sosyal yaşam artık bunu gerektiriyor. İnsanlar birbirlerini ötelememeli, yardımlaşmalı. Karanlıklara teslim olmamalı, çocuklarımıza ve gençlerimize güvenmeli, onlara saygı duymalı.”

Üzüm bağlarının hafif rüzgârda yaprak ve dalları birbirine vururken düşüncelerini aktarırdı. Konuşmalarını kendine has ve özgün anlatımıyla dinlemek insanı yormazdı. Anlatımlarından, tanık olduğu olaylardan, cumhuriyete ve Atatürk’e olan bağlılığından söz açıldığında güneş ışıklarının etkisini kaybetmekte olduğu geç fark edilirdi.

 NOT: Yıllar öncesine ait bir sohbet... SİNAN karekteri benden başkası değildir....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder