30 Mayıs 2024 Perşembe

KAR YAĞIYORDU YÜREĞİME--- 2


 

Köyünü daha şimdiden özlemeye başlamıştı. Radyodan yayılan türkü Özlemin sıla hasretini derinleştiriyordu. Evin duvarları arasına dalga dalga yayılan müzik sesi, hücrelerine sinmeye başlamış aklına köyünü getirmişti.

Kayınpederi büyük sayılabilecek bir arsayı da almayı ihmal etmemişti. Arsanın bir köşesine tek katlı üstü sac gecekonduyu da büyük bir meşakkatle yapmış, kira vermekten kurtulmuştu. Cemal amcanın iki yetişkin oğlu vardı. Yakup ve ağabeyi Şevket. Şevket Yakup’a göre daha çıkarcıydı. Yakup ise kendisine verilenlere itiraz etmeyen, sakin görünüşlü ve yönetilmeye aday biriydi.

Önce Şevket evlenmiş arsanın diğer köşesine yaptıkları eve taşınmıştı. Yakup’un kazancını da alırdı. Çalıştığı işyerinde her ay aldığı maaşını daha eve gelir gelmez ihtiyacım var diyerek alır bir daha da geri vermezdi. Yakup’da istemez, sesini çıkarmazdı. Oysaki kendiside evlenecekti. Para biriktirmek gibi bir düşüncesi hiç olmadı. Çalış dediler çalıştı. Kazancını getir ver dediler getirip verdi. Özlem’in eşi Yakup işte böyle biriydi.

Arsanın her iki tarafı kabaca alınmış toprakla kaplıydı. Arsa derken bildiğimiz eni boyu düzgün bir yer değildi. Şehrin dış mahallelerinde kalan bir araziydi. Arsanın az ilerisinde granit kayalar vardı. Kayalar arasında çimler ve çiçekler büyümüştü. Arsada ağaç yoktu. Kuşların getirdiği ya da düşürdüğü tohumlar kayalar arasında kök salmıştı. Zaman içerisinde de bu kökler serpilmeye başlamış arsanın kıyısı köşesi yeşermeye başlamıştı.

Etrafta da benzeri evler yapılmaya başlamıştı. İzmir’in yakın olması nedeniyle burasının kısa zamanda yerleşim yeri haline geleceğinin bilincindeydi Cemal amca. Hoş denizde pek uzak sayılmazdı aslında. Cemal amcanın büyük oğlu Şevket tutucu, despot ve dikbaşlı biriydi. Bildiğinden şaşmayan, yalnız kendi doğrularına inanan bir yapısı vardı. Ölçüsüz derecede gururluydu. Bu nedenle Yakup’u pek dikkate almaz, kazancını elinden alırdı. Cemal amca da bu duruma pek ses etmezdi. Zehra kadının ise oğlu Şevket’in sözünden çıktığı pek görülmüş şey değildi.

Bu durumda Yakup’a ses çıkarmamak ve denilenleri yapmak düşerdi, karakteri zayıftı. Geleneklere ve kurulu düzene çok önem veriyordu. Sorumsuz bir yapısı vardı. Evine elinde ekmekle gelen bir tip değildi. Özlem Çiğli’ye gelin geldiğinde bunları kısa zamanda fark etti. Lakin ilk günlerde sesini çıkarmadı, daha doğrusu çıkaramadı.

Elleri kalçasında dolaşan Zehra kadının buyruklarına yetişmeye çalışan Özlem için artık gurbet mekân olmuştu. Gurbet ve sılanın manasını içindeki hüzün tortusunun ağırlığı ile öğrenmeye başlamıştı. En sevdiği an bahçedeki soğanlar ve tereleri sularken ya da aralarındaki ayrık otlarını temizlerkenki andı. Hatta işi bitse bile oyalanıyor eve girmek istemiyordu. Çünkü orda, Zehra kadının buyruklarından uzak, rahatça düşler kurabiliyordu.

5 yorum:

  1. Bu güzel hikayeleriniz umarım bir gün kitap olur, raflarda hak ettiği yeri bulur Hüseyin hocam. Ne güzel anlatıyorsunuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pardon. Müjde kardeşim benim. Dalgınlığıma gelmiş. Sizin adınız yerine değerli öğretmen Makbule hocamın adını yazmışım. Özür dilerim.

      Sil
  2. Bakalım nasip Makbule hocam. Saygılar.

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar.
    İnsan huzur bulduğu yerde mutlu oluyor. Bu yer tüm ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olsa da...
    Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.
    NOT: Bücürükveben'e yazdığınız cevab-i yorumunuzda "Makbule Hocam" diye hitap etmişsiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen düşüncene katılıyorum Recep bey. Müjde kardeşimin adını dalgınlıkla Makbule öğretmenin adını yazmışım. İkaz için çok teşekkür ederim. Selamlar saygılar.

      Sil