Gürültücü
çocukların canhıraş bağırışları, mahalle sakinlerinin soluk aldığı parklarda kulakları
tırmalar.
Sohbetlerinde
geçmişteki anıları, köylerindeki yaşamları, sıkıntıları ve dertleri eksik olmaz.
Siyasal gündemi irdelemek çoğu zaman “kaderci”
yaklaşımlarla yapılır.
Anadolu'nun
yoksul ve ücra köşelerinden, karlı dağların vadilerinden kopup gelmişler.
Mehmet, Mustafa, Ömer, Satılmış amcalar ve diğerleri. Zamanlarının büyük
bölümünü parklarda geçiriyorlar. Yaşlı kadınlar, küçük torunlarına, bütün gün,
anne babaları işten gelene kadar bakıyor. Onlara, bildikleri türküleri
söylüyor, masallar anlatıyorlar. Çocuklar doğdukları andan itibaren aile
büyüklerinin öğrettiği kültürle yetişiyorlar.
Yaşları
60'ın üstünde olan bu insanlar, toplumsal refahın ve toplum düzeninin ne denli önemli
olduğu konusunda akıl ve mantık yürütüyor, karşılıklı tartışıyorlar. Parklar
Hyde Park olmasa da gününü parklarda geçirenlerce bu tartışmalar
içselleştirilmiş.
Zaman
ve mekân değişikliklerinin yanısıra, geçen yıllar boyunca radikal
değişikliklerin yaşanmasına da şahit olmuşlar. İletişim ağındaki hızlı değişim
bunlardan biri. Toplumun kutuplaşması ise diğer bir değişiklik.
Parklarda
sorulacak "Nerelisin?"
sorusunun cevabı Erzurum, Gümüşhane, Sivas, Kastamonu, Çankırı, Diyarbakır’dır.
Kırsal
kesimden kente aktıklarında yabancı oldukları bir kültür dünyası, farklı bir
yaşam tarzı karşılamış onları. Taşradan kopup gelmenin yeni adı varoşlardır
onlar için. Fukaralıktan kurtulmanın adıdır ilk başlarda derme çatma
gecekondular!
Fukaralık
bu ya, yakasını bir kaptıran bir daha kurtaramıyor. Şehirde de sıkıca yapışmış yakalarına.
Ata yurdunu arar olsalar da geriye döndüklerinde ne başlarını sokacakları bir
ev kalmış, ne de işleyecekleri toprak. Evleri yıkılmış, tarlaları satılmış
zamanında, bir göz gecekondu için.
Bu
döngüye uzun yıllar kaldığım Ankara’da ve son iki senedir de İstanbul’da şahit
oldum.
Öğretmen
olduğumu bildikleri için oturdukları parka gittiğimde beni her daim gülerek
karşılar, "Gel hele hocam gel. Bu Dr.
Ali yine 'dediğim dedik’ diyor da başka bir şey demiyor'" diye
takılırlardı. Dr. Ali dedikleri Sivaslı Hacı Ali amcaydı. Zamanında köylerde
elinde pense dişçilik yaptığından Dr. Ali diye çağrılır olmuştu.
Dr.
Ali serzenişe itiraz eder "yok be
hoca inanma bunlar ağız birliği yapıyorlar böyle. Doğruyu söyleyince işlerine
gelmiyor bu ihtiyarların" diye cevabı yapıştırırdı.
Gülerek
yanlarına selam verip yaklaşır "yine
tartıştınız anlaşılan" diyerek ortalığı yatıştırmaya çalışırdım. Tel
çerçeveli gözlük takan ve yakası düğmeli mavi bir gömlek giyen 75 yaşındaki Çankırılı
Satılmış amca gülerek ayağa fırlar “hocam
gel, bunların tartışmadığı gün mü var?” diyerek bana yer gösterirdi. İlkokuldan
sonra okuyamamış olsa da asırlık çınarın bu davranışı hem içtenliğinin hem de
aldığı "yâran” kültürünün bir
sonucuydu.
Yıllar
önce köyden kente göç etmişler. Bir kısmı yaşlılığın verdiği yorgunlukla mecburen
oğlunun kızının yanına sığınmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder