4 Mayıs 2024 Cumartesi

İSTANBUL'DA YAŞAM --- 3


 

Gürültücü çocukların canhıraş bağırışları, mahalle sakinlerinin soluk aldığı parklarda kulakları tırmalar.

Sohbetlerinde geçmişteki anıları, köylerindeki yaşamları, sıkıntıları ve dertleri eksik olmaz. Siyasal gündemi irdelemek çoğu zaman “kaderci” yaklaşımlarla yapılır.

Anadolu'nun yoksul ve ücra köşelerinden, karlı dağların vadilerinden kopup gelmişler. Mehmet, Mustafa, Ömer, Satılmış amcalar ve diğerleri. Zamanlarının büyük bölümünü parklarda geçiriyorlar. Yaşlı kadınlar, küçük torunlarına, bütün gün, anne babaları işten gelene kadar bakıyor. Onlara, bildikleri türküleri söylüyor, masallar anlatıyorlar. Çocuklar doğdukları andan itibaren aile büyüklerinin öğrettiği kültürle yetişiyorlar.

Yaşları 60'ın üstünde olan bu insanlar, toplumsal refahın ve toplum düzeninin ne denli önemli olduğu konusunda akıl ve mantık yürütüyor, karşılıklı tartışıyorlar. Parklar Hyde Park olmasa da gününü parklarda geçirenlerce bu tartışmalar içselleştirilmiş.

Zaman ve mekân değişikliklerinin yanısıra, geçen yıllar boyunca radikal değişikliklerin yaşanmasına da şahit olmuşlar. İletişim ağındaki hızlı değişim bunlardan biri. Toplumun kutuplaşması ise diğer bir değişiklik.

Parklarda sorulacak "Nerelisin?" sorusunun cevabı Erzurum, Gümüşhane, Sivas, Kastamonu, Çankırı, Diyarbakır’dır.

Kırsal kesimden kente aktıklarında yabancı oldukları bir kültür dünyası, farklı bir yaşam tarzı karşılamış onları. Taşradan kopup gelmenin yeni adı varoşlardır onlar için. Fukaralıktan kurtulmanın adıdır ilk başlarda derme çatma gecekondular!

Fukaralık bu ya, yakasını bir kaptıran bir daha kurtaramıyor. Şehirde de sıkıca yapışmış yakalarına. Ata yurdunu arar olsalar da geriye döndüklerinde ne başlarını sokacakları bir ev kalmış, ne de işleyecekleri toprak. Evleri yıkılmış, tarlaları satılmış zamanında, bir göz gecekondu için.

Bu döngüye uzun yıllar kaldığım Ankara’da ve son iki senedir de İstanbul’da şahit oldum.

Öğretmen olduğumu bildikleri için oturdukları parka gittiğimde beni her daim gülerek karşılar, "Gel hele hocam gel. Bu Dr. Ali yine 'dediğim dedik’ diyor da başka bir şey demiyor'" diye takılırlardı. Dr. Ali dedikleri Sivaslı Hacı Ali amcaydı. Zamanında köylerde elinde pense dişçilik yaptığından Dr. Ali diye çağrılır olmuştu.

Dr. Ali serzenişe itiraz eder "yok be hoca inanma bunlar ağız birliği yapıyorlar böyle. Doğruyu söyleyince işlerine gelmiyor bu ihtiyarların" diye cevabı yapıştırırdı.

Gülerek yanlarına selam verip yaklaşır "yine tartıştınız anlaşılan" diyerek ortalığı yatıştırmaya çalışırdım. Tel çerçeveli gözlük takan ve yakası düğmeli mavi bir gömlek giyen 75 yaşındaki Çankırılı Satılmış amca gülerek ayağa fırlar “hocam gel, bunların tartışmadığı gün mü var?” diyerek bana yer gösterirdi. İlkokuldan sonra okuyamamış olsa da asırlık çınarın bu davranışı hem içtenliğinin hem de aldığı "yâran” kültürünün bir sonucuydu.

Yıllar önce köyden kente göç etmişler. Bir kısmı yaşlılığın verdiği yorgunlukla mecburen oğlunun kızının yanına sığınmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder