24 Mayıs 2024 Cuma

KAR YAĞIYORDU YÜREĞİME / 1


 

Yirmi yaşındaki Yakup ile on yedisindeki Özlem aile büyüklerinin ısrarı üzerine köylerinde evlenir.  Bu evlilik sonrasında Özlem yıllarca gözyaşı döker. Çünkü bir başkasını sevmektedir. Babası ise onu akrabası ile evlendirmiştir. Bu evlilikten üç çocukları dünyaya gelir.

Özlem tutumlu, ciddi ve çalışkan biridir. Yakup ise geçici işlerde çalışmakta, kimi zaman evden uzak kalmaktadır. Yakup’un olmadığı zamanlarda tüm işleri Özlem yapmaktadır. Çocuklarının ve evin tüm sorumluluğu ondadır. Bir yandan da işe girmiş Tekel işçisi olarak çalışmaktadır. Akşama kadar yorulan Özlem, akşam eve geldiğinde de dinlenme fırsatı bulamamaktadır. Bu durum yıllarca böyle devam eder.

Eşi ile arasındaki ayrımlar ve çelişkilerin bitmediğini, yıllar geçtikçe çoğaldığını söylüyor Özlem. Çocuklarına hem ana hem baba olduğunu eklemeyi de ihmal etmiyor. Son derece gururlu ve ödünsüz bir yaşamı benimseyen Özlem; kısaca hayatımın özeti bu diyor.

Ardahan’ın en büyük köylerinden birinde yaşıyorlardı. Düğünleri de köyde yapılmıştı. Eşinin babası ve kardeşleri İzmir’in Çiğli ilçesine yerleşmişti yıllar önce. Özlem’de eşi ile birlikte düğünden sonra Çiğliye taşınmıştı. Bir bakıma düğün yapılır yapılmaz Özlem’i elinden tutup İzmir’e getirmişlerdi.

Köyde okuyup büyümüştü, babası liseye göndermemişti Özlem’i. Oysa en büyük tutkusu okumaktı. Babası da yoksul sayılmazdı. Köyde yeterli geliri vardı. Kardeşlerinin en büyüğü olan özlem şehre geldiğinde sevemedi buraları. Soğuk, kasvetli bir görünüşü vardı. Ne bir tutam yeşillik ne bir ağaç. Etraf beton yığını evlerle kuşatılmıştı.

Köyünün yaylası, çayır çimeni; akşam saatlerinde damların bacalarından yayılan gri dumanlar yoktu burada. Birbirini tanıyanları, yardım edenleri, yan yana tek katlı taş binalarda hayatın kaynaşmışlığını boşuna aradı Özlem. Yabancıydı ona buralar. Alışmak kolay olmayacaktı.

Köy yaşamı bir başkaydı onun için. Umuttu, inançtı, erdemdi, bilgelikti. Uzaktan gelen bir yolcuysanız eğer, orada insanlar sizi güler yüzle karşılar, yüreğinizi ferahlatır, dinlenebileceğiniz bir köşe bulabilirdiniz orada. Lakin şehir öylemiydi ya. Ne bacalarından akşamları gri dumanlar çıkmakta, ne de sokaklarında insana huzur veren bir yaşam kımıldanışı var.

Düğün sonrası İzmir’e gidecekleri söylendi Özlem’e. Haftası olmamıştı duvağını çıkaralı. Sislerin arasından tebessüm eden güneşe baktı. Bulutlar üzülüyordu sanırsın, ona öyle geldi. Dışarısının havası kendine çekti onu. Dışarı çıktı, evlerinin yanında ağaçlara baktı kıpırdamadan uzunca bir süre. Çocukluğunun özgür günlerini geçirdiği evin taş duvarlarına elini sürdü.

Eşinin babası amcasıydı. Özlem’in gözünün yaşına bakmadı bile. Anasından, köyünden ayrılmanın gözyaşlarıdır diye düşündü. Yakup’da yanlarında bindiler otobüse. Yol uzun, meşakkatli. Erzurum, Erzincan derken Sivas’a oradan da Ankara geldiler ilkin. Yol bitmek bilmiyordu. Özlem hayatında ilk defa bu kadar uzun bir yolculuğa çıkmıştı, hem de hiç bilmediği yerlere götüren bir yolculuktu bu. Yol çizgileri İzmir otobüs terminaline girince sona erdi. Oradan da Çiğli’ye gittiler.

2 yorum:

  1. Ne çok Özlem vardır ülkemizde; okumak isteyip okuyamayan, genç yaşta evlendirilen, hayatın yükü omuzlarına binen... Kız çocuklarının okutulması o yüzden çok önemli gerçekten.
    Emeğinize sağlık Hüseyin Hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle Makbule öğretmenim. Lakin, yıllarca ders almadığımız bir durum bu ne yazık ki. Kız çocuklarına yeterince destek verilmiyor. Selam ve saygılar öğretmenim.

      Sil