Yirmi yaşındaki Yakup ile on
yedisindeki Özlem aile büyüklerinin ısrarı üzerine köylerinde evlenir. Bu evlilik sonrasında Özlem yıllarca gözyaşı
döker. Çünkü bir başkasını sevmektedir. Babası ise onu akrabası ile
evlendirmiştir. Bu evlilikten üç çocukları dünyaya gelir.
Özlem tutumlu, ciddi ve çalışkan
biridir. Yakup ise geçici işlerde çalışmakta, kimi zaman evden uzak
kalmaktadır. Yakup’un olmadığı zamanlarda tüm işleri Özlem yapmaktadır.
Çocuklarının ve evin tüm sorumluluğu ondadır. Bir yandan da işe girmiş Tekel
işçisi olarak çalışmaktadır. Akşama kadar yorulan Özlem, akşam eve geldiğinde
de dinlenme fırsatı bulamamaktadır. Bu durum yıllarca böyle devam eder.
Eşi ile arasındaki ayrımlar ve
çelişkilerin bitmediğini, yıllar geçtikçe çoğaldığını söylüyor Özlem.
Çocuklarına hem ana hem baba olduğunu eklemeyi de ihmal etmiyor. Son derece
gururlu ve ödünsüz bir yaşamı benimseyen Özlem; kısaca hayatımın özeti bu
diyor.
Ardahan’ın en büyük köylerinden
birinde yaşıyorlardı. Düğünleri de köyde yapılmıştı. Eşinin babası ve
kardeşleri İzmir’in Çiğli ilçesine yerleşmişti yıllar önce. Özlem’de eşi ile
birlikte düğünden sonra Çiğliye taşınmıştı. Bir bakıma düğün yapılır yapılmaz
Özlem’i elinden tutup İzmir’e getirmişlerdi.
Köyde okuyup büyümüştü, babası
liseye göndermemişti Özlem’i. Oysa en büyük tutkusu okumaktı. Babası da yoksul
sayılmazdı. Köyde yeterli geliri vardı. Kardeşlerinin en büyüğü olan özlem
şehre geldiğinde sevemedi buraları. Soğuk, kasvetli bir görünüşü vardı. Ne bir
tutam yeşillik ne bir ağaç. Etraf beton yığını evlerle kuşatılmıştı.
Köyünün yaylası, çayır çimeni;
akşam saatlerinde damların bacalarından yayılan gri dumanlar yoktu burada.
Birbirini tanıyanları, yardım edenleri, yan yana tek katlı taş binalarda
hayatın kaynaşmışlığını boşuna aradı Özlem. Yabancıydı ona buralar. Alışmak
kolay olmayacaktı.
Köy yaşamı bir başkaydı onun için.
Umuttu, inançtı, erdemdi, bilgelikti. Uzaktan gelen bir yolcuysanız eğer, orada
insanlar sizi güler yüzle karşılar, yüreğinizi ferahlatır, dinlenebileceğiniz
bir köşe bulabilirdiniz orada. Lakin şehir öylemiydi ya. Ne bacalarından
akşamları gri dumanlar çıkmakta, ne de sokaklarında insana huzur veren bir
yaşam kımıldanışı var.
Düğün sonrası İzmir’e gidecekleri
söylendi Özlem’e. Haftası olmamıştı duvağını çıkaralı. Sislerin arasından
tebessüm eden güneşe baktı. Bulutlar üzülüyordu sanırsın, ona öyle geldi.
Dışarısının havası kendine çekti onu. Dışarı çıktı, evlerinin yanında ağaçlara
baktı kıpırdamadan uzunca bir süre. Çocukluğunun özgür günlerini geçirdiği evin
taş duvarlarına elini sürdü.
Eşinin babası amcasıydı. Özlem’in
gözünün yaşına bakmadı bile. Anasından, köyünden ayrılmanın gözyaşlarıdır diye
düşündü. Yakup’da yanlarında bindiler otobüse. Yol uzun, meşakkatli. Erzurum,
Erzincan derken Sivas’a oradan da Ankara geldiler ilkin. Yol bitmek bilmiyordu.
Özlem hayatında ilk defa bu kadar uzun bir yolculuğa çıkmıştı, hem de hiç
bilmediği yerlere götüren bir yolculuktu bu. Yol çizgileri İzmir otobüs
terminaline girince sona erdi. Oradan da Çiğli’ye gittiler.
Ne çok Özlem vardır ülkemizde; okumak isteyip okuyamayan, genç yaşta evlendirilen, hayatın yükü omuzlarına binen... Kız çocuklarının okutulması o yüzden çok önemli gerçekten.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık Hüseyin Hocam.
Aynen öyle Makbule öğretmenim. Lakin, yıllarca ders almadığımız bir durum bu ne yazık ki. Kız çocuklarına yeterince destek verilmiyor. Selam ve saygılar öğretmenim.
Sil