10 Ekim 2024 Perşembe

İNSANOĞLU ÇAKIRDİKENLERİ ARASINDA AÇMIŞ GELİNCİK GİBİDİR


 

Burhan henüz daha çok gençti. Ağabeyi Recep’in nişanlanmasına en çok o sevinmişti. Çünkü diyordu “yakında yeğenlerimi seveceğim”.

Mert ve yiğit çocuktu. Neşeyle ve şefkatle konuşurdu. Yeri geldiğinde çekinmeden lafı gediğine koymasını bilirdi. Altay’la sıkı dosttu. Tıpkı Recep gibi o da Altay’ı sever sayardı, güvenirdi. Doğa tutkusu yanında hayvan sevgisi de fazlaydı. Her gün sürüyü sular, ağılların bakımını yapardı. Her zaman güçlüydü. Az konuşurdu. Saçlarını her daim kısa tutar, özenle tarardı. Gözleri kahverengi ve güleçti. Çok az kaşlarını çattığına şahit olunurdu.

 Baba sıklıkla sürüyü otlatmak için dağa giderdi. Babasının en büyük yardımcısıydı. Daha çocukken bir gün babasıyla birlikte dağa gitmişti. Efil efil esen kuzey rüzgârına dönüp kollarını açmış ve temiz havayı ciğerlerine çekmişti. Daha o günlerde doğaya olan tutkusu belliydi. O gün aniden gök gürlemiş, babası gülerek onu sımsıkı dizlerinin arasında tutmuş ve:

“Korkma bu her zaman olur. Hava da siyah bulutlar toplanır, kırlangıçlar sağa sola kanat çırpmaya, rüzgâr sert esmeye başlarsa bu durumlarda bil ki yağmur yağacak. Korkacak bir şey yok!” demişti.

Ağabeyi ile kırlara gider, üzüm bağları ve kır çiçekleri arasında koştururdu. Kuru dere vadisinin her iki yamacı granit kayalardan oluşuyordu. Dere yıllar önce meydana gelen Gediz depremi sonrasında bir daha akmamıştı. Kayaların ve dere kenarındaki çakıl taşlarının arasında kök salan otlar, çiçekler ve ağaçlar ise büyümeye devam etti. Dere yatağının kenarına her gidişinde terk edilmiş değirmeni mutlaka ziyaret eder tepedeki leylek yuvasını hayranlıkla seyrederdi.

Yüreği insanlık sevgisiyle dolu, mert ve doğru sözlü, yalanı öğrenmemiş olan Burhan ailenin sondan ikinci çocuğuydu. Kendinden küçük bir de kız kardeşi vardı. Kız kardeşini çok severdi. Kırsala çalışmaya gittiklerinde kız kardeşinin yanlarında gelmesine razı olmazdı. Yakıcı güneş altında yorulmasına üzülürdü. Bu durum onun aileye ve kardeşlerine ne kadar düşkün olduğunun belirtisiydi. Evde pek oturmaz, dışarının sihirli havası onu kendisine çekerdi. Evde olduğu zamanlarda kerpiç duvarlar arasına sıkışmış bahçeye iner, ağaçlara ve sonra dallarındaki kuşlara bakar dalar giderdi. Bahçede kendi eliyle diktiği çınar ağacının dibine her sabah su döker, etrafını temizlerdi.

Bahçenin bir köşesinde üzüm asması vardı. Asmadaki salkımların olgunlaşmasının ahengine kendini kaptırırdı. Bahçenin uzak köşesinde anasının civcivleri büyüttüğü kümesin yanına gider yemlerini ve sularını verirdi. Bahçe içerisinde sıkıntılarını gideremeyince sokağa yönelir, kahvelerin oraya gelir, çınar ağaçlarının gölgesinde bir sandalyeye oturur ve Recep’le Altay’ın olmaması halinde sessizce gelmelerini beklerdi. Mehmet amca ise en büyük öğretmenleriydi. Çok sevdikleri Sinan’da  yanlarına geldiğinde okey oynarlar, Burhan sessizce ve ilgiyle hem oyunu hem de konuşmaları izlerdi.

Mehmet amca hayata ve yaşama dair bildiği ne varsa anlatır, öğüt verir, her koşulda mert ve doğru sözlü olmalarını; yoksula ve kimsesize yardım etmelerini söylerdi.

“İnsanoğlu çakırdikenleri arasında açmış gelincik gibidir. Gelincik çakırdikenine nasıl alışıyor, birlikte yaşamaya çalışıyorsa, bizlerde aykırı insanların arasında davranışımızı dizayn edip sorunsuzca yaşamaya çalışmalıyız” derdi.

Ne kadar da haklıydı Mehmet amca.

 Doğada vahşi yaşam kendi mecrasında devam eder. Kurt ile kuzu, aslan ile ceylan, diken ile gül hep bir arada yaşar, var olur. Güçlü ya da baskın olan güçsüzü kendi varlığının devamı için yok eder. Böylece kendi varlığının ve soyunun devamını sağlar.

İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli özellik “düşünebilme” yetisine sahip olmasıdır. Bu bağlamda çakırdikeni ile yan yana yaşam alanı bulan gelinciğin var olma mücadelesi elbette insan yaşamından farklıdır. İnsanoğlu güçlü ise güçsüzü ezer, kendi yönetimine alır. Zalim kralın güçsüz halka yaptığı gibi.

Lakin iyi ile kötü her daim yan yana olmuştur, olacaktır. Bunu değiştirmenin olasılığı neredeyse yaşam alanımızda yok denecek kadar azdır. İnsanın bir yanı zalimdir. Ben merkezlidir her daim. İyileri bir yere kötüleri de diğer yere toplama lüksümüz olmadığına göre, iyilerle kötüler olarak kategorize ettiğimiz grupları ya da bireyleri bir arada yaşatmanın, sorunları en aza indirmenin çaresini aramalı ve bulmalıyız. Sanırım Mehmet amcanın anlatmak istediği buydu.

2 yorum:

  1. Öyle günler yaşıyoruz ki, iyilerin bu dünyada kötülerle yaşaması çok zorlaşıyor Hüseyin Hocam. Sosyal medyaya bakıyorum her gün değil her saat yeni bir vahşet, yeni bir cinayet, yeni bir kötülük. Valla benim kalbim bu kadar kötülüğü kaldıramıyor.
    Çok güzel bir hikayeydi. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın müjde kardeşim.
      Yaşanan acıları, şehrin sokaklarında katledilen insanları gördükçe bu duruma nasıl geldi bunu yapanlar.
      Eskiden gece ara sokaklarda korkmadan (fazla değil birkaç sene önceye kadar) yürüyen insanlar artık korkuyor müjde kardeşim.
      Kızımın evi ile bizim oturduğumuz ev arasında azami bir kaç sokak var.
      Düne kadar ziyaret edip gece çekinmeden gidip geliyorduk.
      Artık çekiniyoruz.
      Hikayeye gelince, yaşanan gerçek bir durumun anlatılması söz konusu.
      Yani hayali bir kurgu değil bu müjde kardeşim.
      Ne yazık ki, Burhan bir kurban bayramı günü katledildi.
      Yorum için teşekkür.
      Selam ve saygılar

      Sil