Hiç kuşku yok ki, insanlar arasında yetki sahibi olanlar gün gelir, devran döner kendilerine yabancılaşırlar.
İnsan aşırı katı ve yıkıcı, ötekileştirici olmamalı.İnsan ilişkileri, yaşamı öteden beri taşlara, ağaçlara resmedilmiştir.
Yaşam kulvarında gün gelir hayata dair roman ve öykü okuruz.
Yaşanan zorluklara, sevinç ve acılara, yok oluşlara tanık olanların bıraktığı izlerdir o roman ve öyküler.
Tarihin sessiz tanıklarıdır onlar.
Marquez ve Yaşar Kemal gibi anlatıcıların kalemleri sayesinde insan topluluklarını birer birey olarak algıladık.
Okuduğumuz roman ve öykü kahramanları bulundukları toplumun bazen en acımasızı, bazen kaybedilen erdemlerin, kadim değerlerin sürdürücüsüdür.
"Kaybetmek" ve "kazanmak" bireylerin gerçeğidir.
Lakin "teslimiyet" karanlığa hapsolmaktır.
Birey karanlığa hapsolmamalıdır.
Yaşanan acı ne denli zorlu olursa olsun dik durmasını bilmelidir.
İnsanın başında yaşamı boyunca çok farklı olaylar geçer.
Dayanılmayacak acıları çeker.
Sevinçleri yaşar.
Kaybettikleri "üzerine vurulan balyoz etkisi" yapar.
Lakin o "balyoz etkisini" etkisiz hale getirmek yine ona düşer.
Öyle anlar vardır ki tutunacak dal kalmaz. Tutunulan dal elimizin altında, gözümüzün önünde kayıp gitmiştir.
Ve işte tam da o anda, o kayıptan sonra, var olan boşluğa düşmemek için kalan dalların birbirine sıkı sıkıya sarılması lazım.
Çevredeki ayrık otları, kuru dal parçaları asla yaklaştırılmamalıdır.
O kuru dal parçaları ve ayrık otları iyi tanınmalı pes edilmemelidir.
Yaşanan acı ne denli ezici olursa olsun insan o acıyı unutmadan, yaşananları unutmadan, ama akıllı ve bilinçli bir şekilde yaşamı devam ettirmesi için kendisine yeni yol haritası çizmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder