5 Eylül 2025 Cuma

DİNLEMEYİ VE ANLAMAYI BİLMİYORUZ



 

Öyle bir noktadayız ki, herkes kendisinin doğru diğerinin yanlış düşündüğü garabetten kurtulamıyor.
Yaşanan olayların, yazılıp çizilenlerin, yapılan yorumların, ileri sürülen düşüncelerin doğru olup olmadığını sorgulamayı , araştırıp gerçeği öğrenmeyi düşünme gereğini duymadan balıklama atlıyor.
Sonrası gelsin yalan yanlış haberler, ötekileştirmeler, hakarete varan sözler.
İnsan düşünüyor bu duruma bu toplum nasıl geldi?
Bunun mutlaka sosyolojik bir açıklaması olmalı...
Farklı düşüncede olanlar birbirlerini anlamak yerine "hadi ordan" demeyi seçiyor...
İnsan zaman zaman geri çekilip izlemeli hem toplum yaşamını,
hem yakın çevreyi.
Çünkü,
yaşam bizi sınar;
söylediklerimiz ve sustuklarımızla...
"Dinlemeyi ve anlamayı da bilmiyoruz" maalesef. "Dinlemeyi ve anlamayı "çoktan unuttuk.
Sosyal Medya dediğimiz platformlar , yazılı ve görsel basını çoktan bertaraf etmiş durumda.
Tüm dünyada bu böyle.
Teknolojinin önüne de geçmek olanaksız.
Her yetişkinin elinde ve hatta çocukların elinde akıllı telefonlar ve tabletler var.
Sabah kalktığımızda ilk yaptıklarımız arasına girmiş durumda sosyal medyaya göz atmak.
Özellikle Facebook,
Twitter gibi alanlarda yazılanların bir kısmı insanı dumura uğratır şekilde,
yalan yanlış,
gerçekle alakası olmayan paylaşımlarla dolu.
Doğru olmadığını düşündüğünüz ve hatta bildiğiniz bir konuda yazılana müdahale edip doğrusunu yazmaya çalıştığınızda "bırakın anlamayı dinlemeyi ya okkalı bir küfürle, hakaretle karşılaşıyorsunuz ya da engelleniyorsunuz."
Fuzuli'nin dediği gibi "söz söylemek irfan ister, anlamak insan"

ANADOLUDA BİR GENÇ


 Öyle bir yer ki; sanırsın bir labirent. Yaşam bir kaos. Hem de günün her saatinde, her dakikasında. Yaman bir çelişki içerisinde insanlar tam bir serseri mayın.

Kimsenin kimseye saygısı yok.
Genç nesil Anadolu gencinden çok farklı. Anadolu'da bir genç, bir çocuk saygı yüklü hala. Lakin burada aramak beyhude, çünkü bulmak iğneyle kuyu kazmaktan beter.
İnsanları yakından gözlemlemek için ya tıka basa dolu Metrobüs'te ya da Eminönü gibi yoğunluğun yaşandığı mekânda bulunmak yeterli.
O güzelim masmavi boğaz kıs kıs gülüyor gibi geldi bana.
Hey gidi İstanbul; insanın insana saygısının olmadığı bir mekâna dönüşmüşsün...

KUYTULARDA


 Kuytularda...

Bir yandan umarsız, boş gözlerle etrafı izleyenler, bir yandan etrafındaki insan davranışlarını gözlerken, düşünen beyinler.
Ki, artık düşünmek için zaman ayıranların azaldığı bir zaman dilimindeyiz.
İnsanlar meydanlarda boş gözlerle zamanı kovalıyor artık.
Diğer yandan çığırtkanların tiz sesleri, perona yaklaşan trenin çıkardığı o sese benzer nidalarıyla, bencilce etrafı çınlatmaları.
Sokak satıcılarının pervasızlığına karışan işsiz vatandaşın varlığı.
Elinde babadan kalma tespihi ile sıcağın altında varlığını sürdürmeye çalışan emekliler.
Sokakların kuytularında kafelerde okey taşlarını masaya yayanlar...
Hayat acımasızca balyozunu indirdirdikçe indiriyor... Çoğumuz farkında değiliz.
Kuytularda ellerinde tespih, dudakları arasında okkalısından sigara etrafa umursamaz gözlerle bakanlar, yürüyenler, kahve köşelerinde akşamı getirenler, vitrinlerin neon ışıklarını seyredenler, yere dökülen sözcükler...
Her ne olursa olsun, sokaklar başlı başına bir öyküdür ...
Hava bunaltıyor, herkes ya balkonunda, ya da sokaklarda kuytularda dakikalar saate dönüşürken...
En ucuz şey zaman artık.
Oturup beklerken de, ağaç gölgesi ararken de, televizyonda günün haberlerini izlerken de bir türlü geçmiyor zaman...
Gün içinde tek tek seslerin ayırtedilemediği bir uğultu etrafı sarar bazen. Ellerinde çantalar, bavullar, poşetler, kirli soluk ya da renkli torbalarla akan bir nehir gibi insan seli oluşur ana caddelerde.
Zaman hızlanır o anda. İnsanlar koşuşturur gün boyu. Telaş bu bitmek bitmez bir türlü.
Kan ter içinde, yorgun, usanmış, çileli, alınlarında biriken teri elleriyle yok etmeye çalışırken bazen ayakları birbirine dolanır ağır yükü çekerken.
Yaşamı hiçe sayan hoyrat bir bakış etrafı kolaçan eder .
Yaşadıklarımız budur sadece.
Yaşamın tüm tadını ve anlamını yüreğimize sindirdiğimizi sandığımızda.
Bir tek an, evet sadece bir tek an akıp giden zamanı durdurabiliyorsan...
Yaşamında, sokaklarında en güzel öyküsü içindesin...

DÜNÜ HATIRLAMAK


   Dün gibi hatırlıyorum geçen yılları. Acısıyla, sevinciyle.

Yaşam ne garip.
Sen yürüdüğün yol kulvarında plan program yaparsın, o ise sana sürprizler.
Bazen balyoz gibi iner omuzuna yaşamın gerçekleri.
Bazen kederlenirsin, bazen alır bir sevinç.
Anılara götürür.
Aynaya baktığında dünün çocuksu yüzünü ararsın.
Kendini ararsın, sorgularsın.
Bazen iki kişilik yalnızlıkları seyredersin, bazen kalabalıkları.
Kısacası, kendini ararsın, kendi anılarında...