2 Aralık 2025 Salı

YAŞLI BİR BABA


 

Yaşlı bir baba.

Kuzu etinden imal edilmiş yaprak döneri çok severmiş.

Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş.

Babasının isteğini fark eden oğlu,

Almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş.

Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş.

Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış.

Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş.

Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmelerle arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış.

Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış.

Nihayet yemek bitmiş ve oğlu babasını alıp lavaboya götürmüş, elini-yüzünü iyice yıkamış, üstünü-başını silip temizlemiş, saçını-sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış.

Lokantada bulunanların hakaretamiz bakışları hâlâ onların üzerinde.

Hiçbir bakışı umursamayan çocuğun ise yüzünde hep tebessüm varmış, babası çok sevdiği yemekten yiyip lezzet aldığı için.

Yemek parasını ödeyip çıkıyorlarmış ki, arkalardan yaşlı bir amca seslenmiş:

– Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı?

Az düşündükten sonra çocuk cevap vermiş:

– Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum!

Yaşlı amca:

– Hayır evlat, yanılıyorsun. Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun!

Şaşkınlık içinde:

– Ne bırakmışım ki amca?

– Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp da gidiyorsun!

Tam bir sessizlik hâkim olmuş salona.

Herkes yaptığından, düşündüğünden utanç duyuyormuş.

Unutmuşlardı bir an, her sıkıntıda babalarına sığındıklarını:

– Baba! Şunu istiyorum.

– Baba! Bana şunu al.

– Baba! Şu okulda, şu üniversitede okumak istiyorum, şu kadar harç gerekiyor.

– Baba! Okul masrafları için şu kadar para lazım.

– Baba! Falan şehre gezmeye gitmek istiyorum, para ver.

– Baba! Doğum günümde bana ne aldın?

– Baba! …

– Baba! …

Ama bir defa olsun dememişlerdi sanki:

– Yanımdasın ya baba, benim için her şeye değer ve yeter!

– Babam! Senin yanında olmak benim için bir dünyadır.

Hep sahip olmak istediklerimizden söylenip durduk, yokluklarımızdan sitem edip şikâyetçi olduk.

Ama belki de hiç sormadık ona:

– Baba! Senin benden bir isteğin var mı...?

Çoğumuza sormuşlardır kesin çocukluğumuzda, “Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” diye.

İlk başta “Her ikisini.” desek de az ısrar sonucu utanarak, sıkılarak kısık sesle, “Annemi.” diyorduk; buna rağmen baba içindeki acıyı bize hissettirmeden tebessüm ediyordu.

Kim bilir, belki de herkesin yanında utanıyordu.

Ama bir gün gelir de kayıp giderse elinden, aile fertlerinin güzel yaşaması için ne tür zahmetlere katlandığını işte o zaman anlarsın.

Cennet ayaklarının altında olmasa da…

30 Kasım 2025 Pazar

YORGUNLUK


 Bedenim yorulmuş saçım ağarmiş

Yaşlı bitkin olan bir canım kalmış
Itiraf et kimler ömrümü çalmış
Gençligimi geri ver gurbet...
Ne desek geri dönüş yok...

KAYIKÇI KAVGASI


 Sosyal medyada "kayıkçı kavgası" son hızla devam ediyor.

Biri diyor bu böyle olacak...
Diğeri itiraz ediyor...
Bir diğeri diyor en iyi bilen benim...
Hemen sesler akort ediliyor...
Yok be aga o böyle olacak...
Biride çıkıp durun bi akideşler diyor "aga bizimle eğlenii"...
Herkes bilim adamı...
Herkes politikacı...
Herkes ekonomist...
Herkes felsefeci...
İnanmıyorsanız Twitter (X) e bir göz atın...

24 Kasım 2025 Pazartesi

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ



 



Öğretmenlik kutsal onur verici bir meslektir
bilene.
Kendini eğitime adayana.
Öğrencilerini sevgiyle kucaklayıp, onlara öz güven aşılayıp , iyi birer birey olmaları için çabalayana.
Demokratik değerler ancak aydın, idealist öğretmenlerin süzgecinden geçip de membasından pınar misali öğrencilerine akar.
Bir dağ köyü ıssızlığın da,
Bir şehir keşmekeşinde.
İster istemez, umutlar kırılırken, hayaller sukuta uğrarken,
Kimi kez kendine yetmezken,
Öğretmeni ayakta tutan masum çocukların içli tebessümleri, derin bakışları değil midir yorgunluğunu unutturan.
Kendi içinde türlü nedenlerle kayıp gitme noktasına gelen bir öğrenciye yerine göre ana, baba olmak, onu en iyi şekilde yetiştirip başarıya ulaşması için rehberlik etmek , kazanımlarıyla gurur duymak, bir öğretmen için ne mutluluk verici bir duygudur.

19 Kasım 2025 Çarşamba

GÖKYÜZÜNE BAKMAK

 

Başımı camdan uzatıp gökyüzüne bakıyorum bir süre. Uzaklarda bir kuş sürüsü kanat çırpıyor özgürce. Kim bilir belki de gün geçtikçe yok olan yaşam alanlarına bakıyorlardır. Belki de büyük bir keyif alıyorlardır kanat çırpmaktan. Yol kenarlarında, kaldırımlarda akan insan seli. Koşuşturuyorlar acele ile. Belli ki gün bitmeden işlerini tamamlamanın aceleciliği var üzerlerinde. Oysaki gün henüz daha yeni başlıyor.
Simitçiler tezgâhlarını çoktan açmışlar. Açlığını bastırmanın en kolay ve ucuz yolu simit almak. Simitçi tezgâhlarının etrafı hiç boş kalmıyor. Eski ve yıpranmış giysilerle kaldırımlarda ilerleyenlerin çoğunun elinde birer simit var. Sıcak çorba tüten lokantalar ise müşteri bekliyor.
Güneşin fazlaca etkili olmadığı bir kasım günü sokaklarda volta atıyorum. Tarifsiz düşüncelere kapılarak. Annelerinin elinden tutmuş çocukları düşünüyorum. Düşündükçe, yaşananları gördükçe yoksulluğun pençesinde kıvranan çocukların geleceğinin nasıl biçimleneceğini anlamak kolaylaşıyor. Ya düşündükleri gibi olacaksın ya da düşündükleri gibi biçimlendirecekler seni..

UZUN HAVA TÜRKÜLERİ


 Türkü dinlemek sıklıkla yaptığım bir alışkanlık olmadı hiç bir zaman.

Yıllar oldu bu alışkanlığı geride bırakalı.
İnsan özlemiyor da değil hani.
Yanık sesle söylenen bir Anadolu türküsü özlenmez mi hiç.
İki türkü bir arada söylenir mi?
Zor olanı bu değil mi?
Aynı yürek bıkıp usanmadan iki parçaya bölünür mü?
Maalesef bölünüyor...

ANADOLU KADINI


 Bizler Anadolu kadınını fotoğraftaki resimlerde olduğu gibi tanıdık.

Anadolu kadını hala benzer şekilde yaşamını devam ettiriyor.
Zorluklara eşi ile birlikte direniyor.
Çoluk çocuğunun geleceği için mücadele ediyor.
Kadını dört duvar arasına sokmaya çalışanlar mı haklı yoksa eşi ile birlikte tarlada, tapanda çalışan kadının davranışı mı doğru?
Kadının çalışma hayatına katılması, eğitim görmesi, toplumun ekonomik yönden gelişmesini sağlayacaktır.
Bakınız "Gazali" kadını nasıl değerlendiriyor: "Kadın evinde oturup yününü örmeli ve ev işleriyle meşgul olmalıdır. Yüksek yerlere çıkıp etrafı uzun boylu gözetmemeli, komşulara, gelen geçene bakmamalıdır...."
Karda kışta çalışan, tarlada tapanda çalışan kadınlar mı doğruyu yapıyor, yoksa Gazali mi doğruyu söylüyor?
Bunların yüzyıllarca kadına bakış açısı bu...
Bu zihniyet ile yan yana olmayı doğru bulmuyorum, onlar yoluna bizler yolumuza, bizler yolumuza Atatürk 'ün benimsediği kadın erkek eşitliği bağlamında devam edeceğiz, kadının dört duvar arasına sıkışıp kalması bizim düşüncemizle bağdaşmaz, bizler Anadolu'da evinin her türlü işini eşi ve çocukları ile birlikte yapanların doğru davrandığı düşüncesindeyiz..
Bizim kadına bakış açımız her daim kadının bilgisi , yaptığı işe olan inancı , çalışkanlığı , vicdanı, merhameti ve sevgisi bağlamındadır.

YAŞAMIN DİKENLİ YOLLARINDA


 Yaşamın dikenli yollarında, insan her an yeni bir ders öğreniyor etrafta olan bitenlere baktıkça.

Şairin dediği gibi, "eskiden yeterdim kendi kendime". Yaşam ilerledikçe insan daha çok şey anlıyor hayatın akışında. Kendi kendine gün geldiğinde yetmeyeceğini misal.
Eskiden yolda koltuk değneği ile yürüyeni, yaşlı bir insanın merdivenleri çıkarken durup dinlenmesini görünce bakıp geçiyordum.
Yaşanan o zorluklar bizleri de bir gün ziyaret edecek.
O nedenle artık diğerinin yaşadığı o zorluklara bakıp geçmeyeceğim zorlukların insanı ne denli etkilediğini bilerek bakacağım.
Hiç bir zaman, hiç bir şey aynı kalmıyor. Zamanın yıpratıcılığının darbesine maruz kaldıkça..

1 Kasım 2025 Cumartesi

1980 YILINDA ANKARA İZLENİMİ


 Sene 1980. O yıllarda Ankara'yı şöyle anlatmışım.

"Ankara sokakları yorgun, elleri kömür karası, işsiz oldukları her hallerinden belli insanlara ev sahipliği yapıyor.
İşsiz bir insanın burada kendini rahat ve güvenli bir yaşam içinde hissetmesi olanaksız.
Yoksul çoğu zaman çaresizdir.
Hapsoldukları sorunlar yumağı içerisinde kendilerine küçük dünyalar yaratıp içinde yaşayan insanlardır.
Hedefleri karınlarını doyurmak, günlük ihtiyaçlarını karşılamaktır. Yoksulların yanı sıra aşırı tüketimin olduğu bar, eğlence merkezleri ve birahaneler de vardır.
Barlarda su gibi para harcayan, görece daha rahat bir yaşam süren sıradanlaşmış, günün geç saatlerine kadar eğlenen insanların, yaşam tarzı ile kendilerine benzemeyen, düşen, düştüğü yerden kalkmaya çalışan insanlara karşı yakın davrandıkları söylenemez. Yoksul her yerde yoksuldur.
Bu nedenle ötekileştirilmeden, hor görülmeden, insanları küçümsemeden, bireylerin en insancıl hallerine odaklanıp insanca, kul hakkına saygı göstererek yaşamak için para kazanmalarının önemini anladım.
Ne insanlar tarafından ötelenmek gerekir ne de insanları ötelemek."

24 Ekim 2025 Cuma

KRAL


 Kralın biri Sarayında otururken, pencereden sesler gelmiş.''Güzel elmalarım vaaaaaar!''

Bakmış, yaşlı birisi, at arabasında elma satıyor. Etrafında müşteriler. Kralın canı çekmiş ve baş vezirini çağırmış;
- Al sana 5 altın, koş bana elma al.
Baş vezir, vezirlerden birisini çağırmış;
- Al sana 4 altın, koş elma al.
Vezir saray görevlilerinden birisini çağırmış;
- Al sana 3 altın, koş elma al.
Saray görevlisi muhafız komutanını çağırmış;
- Al sana 2 altın, koş elma al.
Komutan nöbetçiyi çağırmış;
- Al sana 1 altın, koş elma al.
Nöbetçi çıkmış yaşlı ihtiyarı yakasından tutmuş ve "Hey sen, ne bağırıyorsun? Burası han mı, yoksa saray mı? Defol buradan. arabana da elmalara da el koyuyorum."
Nöbetçi, muhafız komutanına dönmüş ve iyi dalavere çevirdim;
- İşte, 1 altına yarım araba elma.
Komutan saray görevlisine dönmüş;
- İşte, 2 altına bir çuval elma.
Saray görevlisi vezire dönmüş;
- İşte, 3 altına bir torba elma.
Vezir, baş vezire dönmüş;
- İşte, 4 altına yarım torba elma.
Baş vezir kralın huzuruna çıkmış;
- İşte, 5 altına beş elma aldım kralım. Aynen emrettiğiniz gibi.
Kral oturmuş ve şöyle bir düşünmüş ''Beş elma - Beş altın. Bir elma-bir altın ve halk elmalara hücum ediyor.. Demek ki vatandaşın durumu çok iyi. Vergileri hemen artırmak lazım.!“