Osmanlı
devleti bir zamanlar “Devlet-i Aliyye”, yani “Yüce
Devlet” idi. Onbir milyon kilometrekareye tekabül eden topraklara sahip
devletin sınırları içinde yaklaşık 65 milyon nüfus barınıyordu. Topraklarında
Türk olmayan çeşitli unsurları da barındıran devlet zaman içinde eski gücünü
kaybetmeye başladı. Öte yandan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın ayak oyunları da
siyasi ve ekonomik yönden devleti çökertmeye yönelikti.
İlk
büyük ekonomik darbe 1535 kapitülasyonları ile ve sonraki darbe 1838 tarihli
Balta Limanı antlaşması ile geldi. Osmanlının Balta Limanı antlaşmasını
imzalamak zorunda kalması bir yana, antlaşma ile Yed-i Vahid (Bazı malların üretim ve dağıtımının
bütünüyle devlete veya yerli tüccara ait olması) düzeninin sona ermesi
ve iç ticaretin yabancı tüccarlara bırakılması gerçekleşti. Bunun anlamı ise
Osmanlı gelirlerinin önemli ölçüde azalması idi. Batının amacı da zaten bu
değil miydi? Ekonomisi törpülenmiş “Hasta “ tabir ettikleri bir devlet
işlerini kolaylaştıracaktı. Nitekim sonraki gelişmeler batının isteği
doğrultusunda gelişti.
Osmanlı
devleti bir yandan 1839 Tanzimat, 1856 Islahat Fermanları ile ve 1876-1908
meşrutiyet hareketleri ile demokratikleşmeye çabalıyordu. Bu çabalar sırasında
bir yandan da Mustafa Kemal önderliğinde yapılacak olan Kurtuluş Savaşı’na dek
sürecek bitmez tükenmez savaşlarla varlığını sürdürme amacında idi. Bu süreçte
batılı emperyalist devletler aç kurtlar misali Osmanlı topraklarını aralarında
pay etmenin hesabını yapıyorlardı.
Amaçları
Osmanlıyı bölüp parçalamak ve yönetmekti. Balta Limanı anlaşmasının zamanla
diğer Avrupa devletleri ile de imzalanması Osmanlı ekonomisini felce uğrattı.
Avrupalının asıl isteği olan borçlanmalar gerçekleşti ve devlet can çekişmeye
başladı.
Balta
Limanı faciasından 157 yıl sonra 1995 yılında girilen Gümrük Birliği de
Türkiye’yi ticari olarak zayıflatmış, ekonomiyi IMF ve Dünya Bankası bağlamında
dışa bağımlı hale getirmiş ve geçen zamanda Türk ekonomisinin milyarlarca dolar
kaybına neden olmuştur. Bu bakımdan Gümrük Birliği anlaşmasının Balta Limanı
anlaşmasından farklı olmadığı unutulmamalıdır.
Batılı
ülkeler sonuçta I.Dünya Savaşı ile amacına ulaşmıştır. Savaş sonrası yapay
sınırlar sonucu yaratılan alt yapısı olmayan devletler, bu devletlerin halkı
ile yeterli uyumu sağlayamayan iktidarların çarpıklığı ve bölgede var olan
rantın paylaşım gerginliği sonucunda Filistin topraklarında İsrail devletinin
kurdurulması ile sonuçlanmıştır. Bugün Ortadoğu’da yaşananların Türkiye’yi
yakından ilgilendirdiği gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Türkiye
bu süreci ve süreçte yaşananları unutmamalıdır. Balta Limanı anlaşmasının
Osmanlıyı nasıl parçalanmaya ittiğini ve ekonomik çıkmaza sürüklediğini
hafızalarımıza yerleştirmeliyiz. Bugün içinde bulunduğumuz coğrafyaya yönelik
ABD ve AB ülkelerinin ekonomik ve siyasi politikalarının amaçlarını tahlil
ederken geçmişte yaşananlardan yeterli dersi çıkarmasını bilmeliyiz.
Günümüz
siyasi konjonktüründe yaşananlar irdelendiğinde geçmişte ekonomik ve siyasi
alanda yapılanların tekrarlanmak istendiğini görmemek için dünyadan bihaber
olmak gerekir. ABD’nin ve AB’nin bölgeye yönelik siyasi beklentisi açıktır. Ve
hatta zaman zaman ortaya bilinçli bir şekilde sürülen ve Türkiye’nin
Güneydoğusunu içine alan bir Kürt devletini de kapsayan yeni Ortadoğu
haritalarının amacını da iyi değerlendirmek gerekmektedir.
Ortadoğu'da ki olayların bölgesel
ve küresel kaynaklı hareket olduğu göz ardı edilmemelidir. Küreselleşmenin politik ve
ekonomik hedefi bellidir. Ulus devleti zayıflatmak, milliyetçilik duygularını
yok etmek ve böylece emperyalizmin ve büyük sermayenin önündeki engelleri
kaldırmaktır.
Bu
süreçte dillerinde düşürmedikleri insan hakları, hak, hukuk, demokrasi,
özgürlük kavramlarını hâkim unsurların dünyayı kontrol edebilme aracı olarak
kullanmakta olduklarını da unutmamak gerekir.
Hocam elinize sağlık, Balta Limanı anlaşması ile Gümrük Birliği'nin hiç farkı yoktur, bunu hatırlatmanız çok iyi oldu, yanlış hatırlamıyorsam ikinciyi Tansu Çiller (yine bir ABD uşağı idi malumunuz) zamanında olmuştu ve millet sanki İYİ BİR ŞEYMİŞ gibi havai fişeklerle kutlamıştı!
YanıtlaSilŞimdi de adım adım Sevr'i tekrar önümüze koyuyorlar, durumumuz vahim, adam dün çıktı milliyetçiliği ayaklar altına aldık, Türklükle gelmeyin bana dedi, (Kürtlükle gelmeyin de demiş ama kim inanır? Varsa, yoksa 'cani Öcalan' la görüşmeler yapılıyor, pkk'lılara eyvallah, Türklere 'defol' bunun sonu hayra alamet değil.
Ne olacaksa olsun, savaşsa savaşalım, benim burama geldi...
Ne diyeyim Müjde hanım kardeşim.
SilOlan bitenler kamuoyunun gözü önünde oluyor.
Herkes okuyor, duyuyor bir şekilde TV'de izliyor.
Bir fikir sahibi olamıyorsa eğer insanlar yapacak şey yok.
Efendim son derece güzel bir degerlendirme yapmissiniz.Cok fazla yaziniza ilave edilecek bir sey yok. Yazinizda degindiginiz ekonomik ve siyasi müdahalelerin yani sira sosyal bir takim sistematik müdahalelerle yeni nesil zayiflatilmis adeta saldiriya zayif bir karin bölgesi yaratilmis oldugunu disaridan izlemek pek zor degil.Su son günlerde de ben de basindan endise ile takip etmekteyim Türk milletini diger uluslardan ayiran bazi özellik ve kavramlari bile insanlarin kafalarini bulandurup tartismaya actilar; Pes artik diyorum ve bir yurtdisindaki bir vatandas olarak efesle izlemekteyim.Bazen düsünmeden edemiyorum maalesef bu uygulamaya izin verenlerin benim neslimden gelen ve benimle ayni ülkeyi paylasmis olan insanlardan olustuguna.Ki öyle olsa ülkenin menfaatine hizmet ederdi aleyhine degil. Ben siyasetci degilim ama görülen o ki cok amatör siyasetcilerin elindeyiz.Umud ediyorum ki sagduyu yine galip gelir.
YanıtlaSilMeral Hanım yorumunuz ve temennileriniz için çok teşekkür ediyor,saygılar sunuyorum.
SilMüjde'nin bugünkü yazısına yazdığım yorumda "korkuyorum iç savaş çıkacak" demiştim.
YanıtlaSilEvet, ne olacaksa olsun da korkuyorum gerçekten. Neden bizim ülkemizde kan dökülmeden hallolmuyor sorunlar?
Çocuklarımız için korkuyorum en çok. Ben biraz fazla duygusal ve şiddet karşıtıyım, bu korkaklığımı mazur görün.
Evde bile yüksek sesle konuşulmasına, bağırılıp çağrılmasına tahammül edemiyorum.
Kaleminize sağlık hocam.
Nurten Hanım korkacak bir şey yok. Rahat ol. Bu ülkede bin yıldır bir arada yaşamış insanların çoğunluğunun arasına nifak tohumlarını atmak mümkün değildir. Kendini bilmez bir kaç aymazın da bunu başaracağını sanmıyorum. Bu ülkede onlarca yıldır insanları birbirine kırdırmaya yeltenenler bunda başarılı olamamışlardır. Olamayacaklar da. Yeter ki biz yapılmak istenenleri iyi okuyalım, doğru tahlil edelim. Yukarıdaki yazıyı dikkatlice okuduğumuzda yüzyıllarca batılı devletlerin Anadolu coğrafyası üzerindeki emellerini görmek zor değil. Dün Sevr'i bu millete dayatıp San Remo kararları ile; Mondros ile ülkeyi parçalayıp yönetme hevesinde olanlar bu amaçlarında vazgeçmiş değillerdir. İç ve dış şer odaklarını kullanıp bu güzel vatan topraklarında Sevr'i uygulama peşindeler. Bunu bilmek ve uyanık olmak durumundayız. 1923 Aydınlanması akabinde kurulan Cumhuriyet'e karşı ;1923 öncesi ve sonrası başta İngilizler olmak üzere sömürgeci devletlerin kışkırttığı mihrakların çıkardığı isyanların amacını tarih kitaplarında ve bağımsız gözlemcilerin kaleme aldığı eserlerde okumak olasıdır. Şeyh Sait
SilAğrı
Seyyid Rıza (Dersim isyanı)
Koçgiri vs. isyanlarının amaç ve gelişimi açıktır.
Bu bağlamda dün yapılanları iyi algılamalıyız.
Bilgi sahibi olmalıyız.
Birbirimize sıkıca kenetlenmeliyiz.