Karmaşık duygular zihnimi alt üst
ederken güneşin yakıcı etsinden uzaklaşmak için az ileride bulunan meşe
ağacının gölgesine sığındım. Geniş ve sık meşe yaprakları arasında yer
bulamayan yakıcı ışınlar uzaklaşmıştı. Gölgeyle karışık serin yel hafif hafif
saçlarımı dalgalandırmaktaydı. Bahçede oynayan çocuklara baktım bir süre. Ne de
masumdular. Hiç bir gaileleri yoktu bu yaşta onların. Saf ve temiz yürekleriyle
koşuşturuyorlardı. En çok rağbet ettikleri de ya top oynamaktı ya da ip
atlamaktı.
Bahçenin uzak köşesinde sesler
yükseliyordu. Bir sürü çocuk el çırpıp şarkı söylüyordu. Dikkatli dinleyince
ezgiyle sözler belirginleşiyordu. Şarkıyı söyleyen çocuklara doğru baktım
uzun uzun. Şarkıdan çok Anadolu'nun bağrından kopup gelen ve bizleri, Anadolu
insanının hasretlerini, sevdalarını, aşklarını, yaşamlarını anlatan türküleri
severdim. İstedim ki biri de çıksın yanık bir türkü söylesin. Söylesin ki
yerinde duran mendili elime alıp gözlerimi sileyim. Mendili ıslatayım. Tıpkı
yıllar önce Ankara otobüs terminalinde televizyon ekranlarında türkü söyleyen
türkücüye bakıp elindeki ayakkabı boya sandığıyla bir kenarda durup hıçkıra
hıçkıra ağlayan ve gurbette yanıp tutuştuğu sıla hasretine ağlayan
yaşlı amca gibi.
Şarkı söyleyen çocukların sesleri
kesildiğinde ağır bir yük omuzlarıma binmişçesine kendimi yorgun hissetmeye
başladım. Hiç bir şey söylemeden, kendimden beklenmeyen bir çeviklikle sudan
yeni çıkmış iri bir balık gibi, zikzaklar çizerek geldiğim yöne yani
kahvelerin olduğu meydana doğru yürümeye başladım. elimden geldiğince de göz
ucuyla etrafı izliyordum.
Sonrasında olduğum yere çakıldım
kaldım. Koca meydan birkaç dakikalığına derin bir sessizliğe gömüldü.
Bir an uzaklaşmayı, kasabayı,
meydanı bir daha hiç görmemeyi aklımdan geçirdim.
Lakin yazgının buyruğuna karşı
konulmuyor.
Sanırsın görünmeyen bir el beni
çağırıyor, seni kim çağırıyorsa git diye ittiriyordu.
Mehmet amcanın bilge kişiliği,
Recep ve Altay'ın candan arkadaşlığı her daim güvenebileceğim birileri olduğunu
hatırlatırdı bana. Mehmet amca ne yapıyordu acaba? O çok sevdiği üzüm
bağındaydı muhakkak şu sıralarda. Canı sıkıldıkça bağa gider, üzüm hevenklerini
elleriyle okşar, yan yatmış bağ çubuklarını usulca doğrulturdu.
Doğa güzellikleri ve insan
ilişkilerini, çoğu kez küçük kasabalardan kentlerden yana koymuştur. Çünkü
küçük kasaba ve kentlerde yaşayanlar birbirlerini tanırlar.
Kaldı ki küçük kasaba ve kentlerin
yaşam ritimleri çok hızlı olmadığı için, etrafın güzelliklerini rahatça içinize
sindirebilirsiniz. Mehmet amcanın sıklıkla bağa gitmesi, doğayla kucaklaşması
bundan olsa gerekti.
Mehmet amca "Sanatçı toplumun ve insanın özünü kendi
nabzında kendi yüreğinde duyan insandır. Ve bu duyguyu çocukları
küçük yaşta eğiten ve topluma bilinçli ve sağlıklı bireyler olarak kazandıran
sizlerde yüreğinizde duyarsınız. O nedenle bulunduğunuz yörede olan bitenleri
izler, kimi zaman üzülür kimi zaman sevinirsiniz. Yani toplumu kendi diliyle
yansıtırsınız" derdi.
Mehmet Amca çok doğru söylemiş...Keşke şuan sanatçı dediğimiz o kategoriye aldıklarımız, aydınlarımız bazı konularda hassasiyetlerini kaybetmeseler. Tavırlarını halktan yana kullanabilselerdi.
YanıtlaSilEmeğinize yüreğinize sağlık Hüseyin Hocam.
Ailenizle ve sevdiklerinizle birlikte gönlünüzce br hafta sonu geçirmenizi diliyorum.
Selam ve saygılarımla,
Tavırlarını halktan yana kullanan sanatçılar olduğu gibi kullanamayan ve rant peşinde koşan sanatçılarda var Hanife hanım ne yazık ki. Oysa sanatçı halka rağmen yoktur. Sanatçıyı sanatçı yapan da halktır. Sırtını dayadığı ya da dayamaya çalıştığı kiş/ kişiler sanatçıyı sanatçı yapamaz. Sanatçı yaptıklarıyla vardır. Saygıyla. Teşekkürler bende size ve ailenize iyi bir hafta sonu diliyorum.
SilGood evenig to you and good work on your interesting blog.
YanıtlaSilThanks
Silgüzel bir hikaye..bende severim böyle kısa hikayeleri..ama şu sıralar hiç okumuyorum..sorunlar bırakmıyor,okutmuyor..neyse elinize sağlık hocam..
YanıtlaSilSorunlar her zaman vardır. Yaşamın bir gerçeğidir. Ben de okumak için zaman bulamamaktan yakınıyorum sizin gibi . Lakin, yine de günde belli bir süre okumaya zaman ayırmaya çalışıyorum. Bir de yazmak için zaman. Eh işte zaman bize biz zamana itiraz ediyoruz böylece.
SilTeşekkürler Bilge Dünyamız. Saygıyla.