14 Ekim 2013 Pazartesi

SOĞUK BİR KASIM SABAHINDA (6)

                                                Doğruyol (Cala) Köyü

İmkanları yetersiz olan Cala Ortaokulu'nun öğrencileri de fazla değildi. Her şubeden bir sınıf olmak üzere toplam üç sınıflı bir okuldu. Zaten sayının fazla olmasıda beklenemezdi. Köyün öğrencilerinin yanı sıra Kakaç, Akçakale, Aydıngün, Çanaksu gibi çevre köylerden gelen öğrenciler de vardı.
Çevre köylerden gelen öğrenciler daha bir zorluk çekerdi. Okula gelmek için yürümek zorundaydılar. Çünkü onları sabah akşam taşıyacak bir araç yoktu. Yağmurlu, karlı, sisli ve soğuk havalarda çocukların çektiği sıkıntılar daha da artardı.
Olanakları kısıtlı bir yöreydi Cala. Yaşamları soğuk, buz, ayaz ve zorlu kış şartlarıyla iç içe geçen, zenginliğin ne demek olduğunu bilmeyen ya da yaşamamış olan insanların yurduydu.
Soğuk bir Kasım sabahında uyandık zor bela düzelttiğimiz evimizde!. Gölün yamacında bir tepede kurulmuş olan Cala sessiz. Yüzlerce yıldır insanlara ev sahipliği yapıyordu. Köyün içinde bulunan ermeni kilisesi kanıtıydı bunun. Ve Cala çevre köylere göre kalabalık bir köydü.
Ama bu sabah etraf sessizdi. Soğuk havanın etkisi olmalıydı. Damlardan yükselen dumanlar soğuk ve ayazın etkisini gösterdiğinin kanıtıydı zaten.
Yollar boş, kapılar kapalı, bulakların akışı hüzünlüydü.
Sadece okula giden, üşümüş ellerini nefesleriyle ısıtmaya çalışan birkaç öğrenci. Gri elbiselerinin içinde ürkek bir çekingenlikle yürüyen iki öğretmen. Meriç sıkıca sarındığı kısa paltosunun yakalarını kulaklarına kadar çekmiş, nefesiyle buharlaşan gözlüklerinin arkasında peşim sıra gelmeye çalışıyor. Üşümekte her ikimizin de üzerine yok. Sanırsın saatlerce soğuk ve ayazda kalmış gibi titriyoruz.
Ev soğuk. Ne bir soba var ne de yakacak bir tek tezek.  
Üşümenin ve titremenin ne olduğunu öğreniyoruz açıkça. Evde durmanın bir anlamı yok bu soğukta.
"Okul açılmıştır artık" dedim Meriç'e ellerimi nefesimle ısıtmaya çalışarak.
Isınmak için devamlı hareket halinde olan Meriç "açılmıştır herhalde" dedi gülerek. Kapıyı kilitledikten sonra yola koyulduk. Sabahın körü daha ama. Ortalıkta bizden başka okul yolunu tutmuş bir kaç öğrenci var. Onlarda üşümüş belli ki. Başkada bir tek canlı aramak boşuna. Etraf sessiz ne bir ses ne de bir soluk var.
"Soba almalıyız" dedim Meriç'e "hem de zaman kaybetmeden".
"Almalıyız" diye onayladı Meriç "Tezeği de unutmamalıyız."
"Köylü çoktan tezeğini ayarlamıştır."
"Satarlar mı acaba bize?"
"Valla satmazlarsa yandığımızın resmidir" diye güldüm hınzırca. " Ben köy çocuğuyum" dedim. "Sen şehirlisin" En çok üşüyen sen olursun" diye de takıldım.
"De get" diye kahırlı kahırlı yüzüme baktı Meriç.
Meriç'le birlikte okula geldiğimizde, yanımızda öğrenciler, bir kısmı çevre köylerden gelmişler erken saatte. Hizmetli Uğurlu Şimşek sobaları yakmakla meşgul. İlk tutuşturduğu sobanın başına toplanıyoruz çocuklarla birlikte. Hepsi de saygılı ve efendi davranışlarıyla bize sobanın etrafında yer açıyorlar.
"Hocam buraya gelin" diye biri kendi yerini gösteriyor.
Bir diğeri" Hocam üşümüşsünüz" diyerek hınzırca "dalga" geçiyor.
Meriç'le göz göze geliyoruz. Basıyoruz kahkahayı.
"Çocuklar" diyor Meriç "evde ne soba var ne de yakacak bir şey. Her sabah burdayız haberiniz ola."

Çocuklarda gülüyorlar birbirini iterek sobanın etrafında yer kapmaya çalışarak.

8 yorum:

  1. :))))ne kadar zor koşullarda öğretmenlik yapılıyordu yani okurken gözümün önüne geldi, açlığa bile dayanılır da soğuk! ! ! Hele benim gibi kışın sıcağı sevenler için ne katlanılmaz durum:(((bir de tezek:(((odun, kömür de yok:(((
    elinize sağlık hocam keyifle okudum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O yıllarda (1980 li yıllar) doğu bölgemiz de yaşam ve olanaklar kısıtlıydı. İlk etapta zorluk çektik. Alışınca yöreye çekilen zorluklar da etkisini azaltıyor. Kısaca yeni yaşama insan adapte oluyor. Zorluklar azalmasa da.
      Yorum için teşekkür ediyorum.
      Saygıyla.

      Sil
  2. hüseyin hocam bunlar sizin hikayeleriniz mi? gerçekten güzel betimlemeler..kitabınız falan varmıydı?yoksa bence bir kitap çıkartın..çok iyi bir hikaye / roman kitapları olur..noktasıına kadar türkçeyi çok iyi kullanıyorsunuz..bu açıdan da sizi tebrik ederim..elinize sağlık hocam..iyi bayramlar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet "Bilge Dünyamız" benim bire bir yaşadığım olaylar bunlar. Henüz kitap yok. Lakin ilerde ne olur bilemem:)) Türkçeyi seviyorum. Dilimizi iyi kullanmak durumundayız. Bir öğretmen olarak bunu bizler yapmazsak vatandaştan dilimizi iyi kullanmasını isteyemeyiz. Beğenmenize sevindim.
      Saygı ve selamlarımla.

      Sil
  3. Hüseyin bey ne güzel bir an yaşattınız. Bayramın üçüncü günü dışarısı soğuk Ankara yağmurlu ve soba günlerini o çıtırtıyı sıcaklığı özlemişken okumak bile yetti. Ne güzel ve zorlu anılarınız var. Paylaşımınıza teşekkürler. Sizin ve eşinizin vede tüm değer verdiklerinizin bayramı kutlu olsun..İyi akşamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bayram günü geçmişi hatırlamak ayrı bir gurur ve hüzün yaşatıyor insana. Beğeninize teşekkür ediyorum.
      Sizin de bayramınızı kutluyor. Sağlık, mutluluk ve güzel bir gelecek diliyorum.
      Saygılarımla.

      Sil
  4. O kadar imkansızlıklara rağmen görünen o ki, öğrencilerin de öğretmenlerin de mutlu olduğunu hissettim yazınızda... Şimdi ki imkanlara baktığınızda her şey mükemmel . Lakin ne öğretmen memnun halinden, ne de öğrenci...
    Yüreğinize sağlık Hüseyin Hocam.
    Selam ve saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız Hanife Hanım. Şimdiler çok farklı eskilerden. Bahsettiğim okulda yetişen yüzlerce kamu görevlisi öğrencim var. (Her meslekten. Üniversite öğretim üyesinden, doktoruna, hemşiresinden, hakim ve avukatına, yüzbaşısından, mühendisine kadar...)
      O zorlıuklarda yetiştiler. Okumaktan başka da çareleri yoktu onların.
      Okudular. Mesleklerine kavuştular. Çocuklarının kendi yaşadıkları zorlukları yaşamasına mani oldular böylece.
      Saygı ve selamlarımla.

      Sil