İstanbul
merkezli 17 aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile başlayan tartışmalar
devam ediyor. Tartışmaların tarafları AKP ile Cemaat. Sayın başbakan 17 aralık
tarihinde yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun iç ve dış odaklarca
hükümetine karşı yapılan bir operasyon olduğunu belirtiyor. Cemaati isim
vermeden suçluyor. Cemaat ise suçlamaları kabul etmiyor.
Yaklaşık
bir aydır bu gelişmeler üzerine siyaset odaklanmış durumda.
Kimilerine
göre AKP ile Cemaat arasındaki olayların altında yatan aslında ekonomik ve
çıkar anlaşmazlığıdır, paylaşım savaşıdır.
Rüşvet
ve yolsuzluk olaylarının soruşturulması sırasında, cemaat yanlılarını
uzaklaştırmak gerekçesiyle yüzlerce polis dağıtılıyor, görev yerleri değiştiriliyor.
Yeni
HSYK düzenlemesiyle yargı istenen şekilde düzenlenmeye çalışılıyor.
Maliye
ve Milli Eğitimde görevden almalar devam ediyor.
İzmir'de
"imbat" operasyonu ile rüşvet ve yolsuzluk yapanlara operasyon yapan
polis müdürlerini; Kilis'te İHH merkezinde arama yapan polis müdürü görevden
alınıyor.
Yaşanan
gelişmelerin ekonomi üzerindeki olası olumsuz etkilerini umarım ülkemiz
yaşamaz. Onarılmayacak ekonomik yaralar açılmaz.
Görevden
almalar devam ederken benzerlik taşımasa da yıllar önce yaşadığım bir olayı hatırladım.
Uzun
süre görev yaptığım Anadolu'nun bir kasabasındaki İlköğretim okulu müdürlüğü
görevinden alınmamı.
Daha
doğrusu görevimden istifa etmek zorunda bırakılmamı.
O
yıllarda da hükümet değişikliği ile görevlendirilme ve görevden almalar vardı.
Hükümet
değişmiş üst düzey müdürleri görevden almalar başlamıştı.
Kasaba
kahvehanelerinden birinin önündeki çınar ağacının altında oturmuş sohbet
ederken, daha önce okulda görev yapmış, sonrasında ilçe merkezine ataması
yapılan tanıdık bir öğretmen yanında tanımadığım iki kişiyle geldi.
Hal
hatır sorduktan, kısa bir sohbetten sonra öğretmen:
"Hocam
size bir şey söylemeye geldim" dedi.
Ne
söyleyeceği konusunda en ufak bir fikrim yoktu.
"Buyurun
hocam" dedim. "Sizi dinliyorum".
"Uzun
laf etmeyeceğim" dedi. "Biliyorsunuz hükümet değişikliği oldu.
İlçemizde görev yapan İlçe Milli Eğitim Müdürü'nü görevden alıp yerine tanıdık
bir arkadaşı getirecekler. Bu bağlamda görev alacak personelin adını
istiyorlar. Biz sizi uygun gördük. Siz de kabul ederseniz bakanlığa atamanızın
yapılması için adınızı bildirecekler."
Bu
teklif karşısında bir an duraksadığımı hatırlıyorum.
Fikirlerini
siyaseten benimsemesem de yıllarca birlikte görev yaptığım İlçe Milli Eğitim
Müdürü'nün durup dururken, görevden alınıp yerine getirilmemin doğru
olmayacağını düşündüm.
Doğru
değildi. Çünkü, eğitimde siyasetin yeri olmamalıydı. Eğitim atamalarında siyasi
tercih yapılmamalıydı. Bunun eğitime yararı olmayacaktı.
"İyide
kardeşim" dedim, "müdür neden görevden alınmak isteniyor ki. Adam görevini
aksatmadan yerine getiriyor."
"İlçe
içerisinde öğretmen dağılımında istenen değişiklikleri yapmak için yeni bir
müdürün gelmesi lazım".
"Yani
siz şimdi ilçede öğretmen atamalarını istediğiniz gibi gerçekleştirmek için mi
beni göreve getirmek istiyorsunuz" diye sordum.
"Evet"
dercesine başıyla onay verdi.
"O
zaman kusura bakmayın" dedim. "Ben öğretmenler arasında huzursuzluğa
neden olacak bir işlem yapamam. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü görevini istediğinizi
yapacak bir başkasına verin."
"
Kesin cevabınız bu mu hocam" diye sordu tanıdık öğretmen.
"Evet"
dedim. "Kesin ve son cevabım bu".
Şaşırmış
olmalıydılar. Bu nedenle sesleri çıkmadı.
"Bize
müsaade" deyip ayrıldılar.
Bir
süre sonra göreve bir başka öğretmeni getirdiler. Gelen yeni müdürün ilk işi çeşitli
vesilelerle bana zorluk çıkarmak oldu. Bunu burada uzun uzadıya yazmaya gerek
yok. Okullarda yetersiz öğretmen nedeniyle geçici görevlendirilecek öğretmen
görevlendirilmelerinde yeterli öğretmeni okulumda görevlendirmemesi, bu nedenle
bir kısım derslerin 6-7 ve 8. sınıflarda boş geçmesi, odun ve kömür taşımada
zorluk çıkarması, eczane faturalarını tanzim konusunda baskı yapılması (okulda
memur olmadığı için tüm idari yazışmaların yanı sıra maaş ve eczane
faturalarının ödenmesini de ben yapıyordum) vs vs.
Çıkarılan
zorluklar ve baskılar sonucu müdürlük görevinden istifa etmiştim. Öğretim yılı
sonuna kadar da yakın bir kasaba okulunda görevlendirilmemi istemiştim.
Öğretim
yılı sonunda bulunduğum ilden başka bir ile tayin istemiş ve oradan ayrılmak
zorunda kalmıştım.
Tüm
bu yaşananlar sırasında ailece sıkıntılar yaşamış, manevi olarak yıpranmıştım.
Tayyip'i Darth Vader'a, Fethullah Gülen olacak cia maşasasını da imparator Palpatine' e benzetiyorum iki kötü sonunda vuracak kimse kalmayınca birbirini vurmaya başladı umarım birbirlerini yok ederler filmin sonundaki gibi .
YanıtlaSilha bir de şu Tayyip'in isim vermemesi yok mu? Dürüstlük gibi bir özellik genlerinde bulunmadığında açık açık dobra dobra Fethullah Gülen diyemiyor, İmralı diye kod adı takmıştı caniye, buna da cemaat deyip, yok Okyanus ötesi demiyorlar mı beni ifrit ediyorlar! Okyanus öteniz batsın...
Hocam görüyor musunuz, siz dürüstçe, onurlu davranıp görev kabul etmemişsiniz ama yeni gelen omurgasız size zorluklar çıkartmış, hani merhametten mazar doğar şerefli davranmanızın karşılığı bu olmamalıydı...
saygılarımla
Müjde Hanım; yaşanan bu olaya el koyması gereken tek yetkili TBMM'dir. Meclis, ülke için bu olaylardan çıkışın öncüsü olmalıdır. Rüşvet ve yolsuzluk kapatılmamalıdır. Gereken yapılmalıdır. Adlarına fezleke düzenlenen, istifa eden bakanların, toplamda (basından izlediğimiz kadarıyla) 63 milyon lira rüşvet aldıkları iddiası var. Bu vahim iddia gerektiği gibi yargı yoluyla açıklığa kavuşturulmalı, sorumlu varsa cezalandırılmalıdır. Fakir fukaranın vergileriyle devletin çarkı dönmektedir. O çarkı kendi çıkarına kullanan varsa gereken yapılmalıdır. Toplumda bir lokma ekmek için yağmur çamur , ayaz demeden inşaatlarda çalışan insanların varlığı sadece bir örnektir. Yaşamak için alın teri yeterlidir. Yeter ki dürüst olmasını bilelim.
SilCumhuriyet Savcılarının yasa gereği yapılmasını istediği gözaltıları gerçekleştiren polisler yerlerinden edilmemeli.
Savcılar dosyadan el çektirilmemeli.
Hukuk herkese lazımdır.
Yeter ki uhdemize verilen görevi yasalar çerçevesinde kimseyi ötelemeden yapalım.
Saygılar.
ah Hüseyin hocam hukuk mu kaldı? Bağımsız yargı mı kaldı? :((( hepsine yerleştirmişler badem bıyıklı TSK ve Atatürk düşmanlarını...:(( bakın işte yolsuzluklar, ayakkabı kutuları ben demiştim 3 gün sonra örtbas ederler diye...:(((
Silsaygılarımla
Merhabalar Hüseyin Hocam.
YanıtlaSilMaalesef ülkemiz toz duman. Cenab-ı Hakk, dürüst ve vatansever insanların yar ve yardımcısı olsun. Size yapılan zulme de pek şaşırmadım diyeceğim ama lütfen beni yanlış anlamayın. Gerek Milli eğitim teşkilatında, gerekse, bakanlık teşkilatında çalışmış olduğum yıllarda size yapılan bu tür ne haksızlıklara şahit oldum. Kendi kendime öfkelenmek ve dövünmekten başka bir şey gelmemişti elimden.
Böyle basit ve küçük şeylerle uğraşmaktan ne zaman vazgeçilir bilemiyorum ama, gerçekten bu necip millete çok yazık ediyorlar.
Selam ve dualarımla.
Merhaba değerli Recep Bey;
SilYorumunuza katılıyorum.
Sizin de şahit olduğunuz benzeri olayların varlığı hiç bitmedi ki.
Biteceği de yok maalesef.
Namusuyla yasalar çerçevesinde görev icra eden öğretmenleri, siyasi düşüncesi kendisinden farklı diye farklı muameleye tabi tutmak bu ülkenin eğitimine bir şey kazandırmaz. Aksine kaybettirir.
Siyasilerin bunu bilmesi ve düşünmesi gerekir.
Ülke yönetimini elinde bulunduran ve atama yetkisi olanların suçsuz yere insanları yerlerinde etmesi kabul edilemez.
İnsanlar robot değildir.
Bu bağlamda herkesin farklı düşüncesi olacaktır kuşkusuz.
Benzer duyguları, fikirleri paylaşmıyor diye birilerini ötelemek insan hakları ve demokrasiyle yakından uzaktan bağdaştırılamaz.
Olmaması gerekenleri yaşıyoruz.
Beni İlçe M.E.Müdürü olarak göreve getirmek amacında olanların asıl düşünceleri belliydi.
Yapılacak işlemlerde "imza" ve "sorumluluk" bana ait olacaktı.
"Kararlar" onlara ait .
Bunun kabul edilebilir bir yönü yoktur.
Nitekim;
Benim kabul etmediğim göreve getirilen öğretmen görevini yaklaşık 14 yıl kesintisiz sürdürdü.
Edindiğim bilgilere göre 2013 yılı yazında yapılan bir usulsüzlük nedeniyle, müfettiş raporu ve soruşturma sonucunda şu an bir köy okulunda görevlendirilmiş durumda.
Ne diyelim.
Etme bulma dünyası bu.
Tam on dört yıldır takip ettim görevde olup olmadığını.
Şükür alnım açık yüzük ak bir şekilde emekli oldum.
Helal kazancımı huzurlu bir şekilde çoluk çocuğumla yiyorum.
Beni istifaya zorlayanlar ise usulsüzlük damgasını alınlarına kazıttılar.
Dediğiniz gibi basit olayları büyütmemek lazım.
Hele hele suçsuz insanları yerlerinden etmemek lazım.
Saygılar.
Zaten bu ülkenin şamar oğlanı hep polis oluyor.Adamlar milyonlarca tl zimmetine geçirsin,siz gidin polisleri görevden alın.Bir polis olarak bu durumu kınıyorum.Elinize sağlık hocam..
YanıtlaSilDoğru dersin değerli kardeşim.
SilNe diyelim. Olmaması gerekenleri hep birlikte görüyoruz.
Saygılar.
Hüseyin hocam ellerinize sağlık..maalesef yazılanlar bu yönde gidişat bu yönde..
YanıtlaSilBen ülkemizde gidişatın bozuk olmasını (Bağımsız olmayan yargı sistemine ) bağlıyorum..Bir ülkede yargı (sistemi) bağımısz değil ise o ülkedeki tüm sistemler de hastalıklı hale gelir..Aklınıza gelebilecek her türlü sistem mekanizması bağımlı olur.
Siyasetçiye yada cemaate farketmez herhangi bir güce hizmet eden bir yargı sistemi tamamen hastalıklı bir sistemdir.Ve bu hastalıklı sistemden ülkedeki diğer sistemlerde doğrudan etkilenir. Bütün sistemler yargının bağımlı olduğu ve hizmet ettiği güce hizmet eder. Yani bu nedenle otariter bir güç anlayıişı oluşmuş olur..
Önce yargının bağımsız olması sağlanılmalıdır.Yargıyı güce hizmet etmekten kurtaracak tek şey yasaları ,( gücün işlediği her türlü suçlarda,yargıya hesap verebilme ve cezasını çekebilme ) doğrultusunda düzenlemekten geçiyor..
Haklısın Bilge Dünyamız. Bir ülkede bağımsız yargı yoksa ya da yargı bağımsızlığını kaybetmişse adaletten bahsetmek zordur. Yasalar insanlara demokratik haklarını verecek ve savunacak şekilde düzenlenmelidir elbette.
SilSaygıyla. Yorum için teşekkürler.