27 Ocak 2014 Pazartesi

ÇARESİZLİK


Yeryüzünde yaşam alanı bulan canlılar arasında belki de en hassas olanı insanoğludur. İnsanoğlu yerine göre ne kadar aciz, ne kadar çaresiz, ne kadar muhtaçtır.
Bunu illaki hastalanınca anlamak gerekmiyor, mevsimlerin döngüsünden, havaların değişkenliğinden de bunu anlayabiliyoruz.
Yaz aylarının sıcaklığından, kış aylarının başlangıcında üşüdüğümüzden söz ederiz. Kış ilerledikçe ah vahlarımız azalmaz artar. Hele hele yaşlılarımız da ise bu sızlanma daha bir üzücüdür kimi zaman.
İnsanı bu döngüye iten şey nedir?
Doğa karşısında ki çaresizliği midir?
Yoksa değişen yaşam koşulları mıdır?
Eskiden karakışa, yağmura çamura, yaz sıcaklarına daha bir dayanıklı mıydı insanoğlu, yoksa şimdilerde mi daha dayanıksız.
Benzer özellikleri ağır bassa da her insan ayrı bir evrendir aslında.
Her insanın huyu, alışkanlıkları, becerileri, davranışları, kararları, istekleri ve seçimleri kendine özgüdür.
Biri diğerine benzemez, çünkü içgüdüleri ağır basar ve herkesin içgüdüsü ve çevreyi, çevrede olan bitenleri algılaması farklıdır.
Ne ki içgüdülerimizi bastırmamız, bencilliklerimize ket vurmamız ve insanca özlemlere, eylemlere dönüştürmemiz gerekir.
Bazen bir olay, bir eylem, bir söylem karşısında çabuk karar veririz.
Celalleniriz, eser gürleriz.
Karşıdaki insanın ne dediğini, ne demek istediğini anlamak yerine, o denende kendimize göre denmesi gereken şeyi işimize geldiği gibi algılarız ve işte tam da o anda başlarız ahkâm kesmeye, yel olup esmeye, bora olup silip süpürmeye, yanardağ olup yakıp yıkmaya.
Peki neden?
Niçin bunu yaparız?
Acaba bizi kızdırdığını sandığımız şey karşısında önyargılı ve acele karar vermemiz mi etkili olmuştur?
Yoksa işimize gelenin aksine doğru olan mı söylenmiş yazılıp çizilmiştir diğerlerince. İşimize gelmeyen, esip gürlememize sebep olan bu mudur?
Bilinmez. Bilinmez çünkü birimiz diğerimize benzemeyiz. İçgüdülerimiz farklıdır, algı yanılsaması yaşarız kimi zaman, doğru olanı bulmakta zorlanır beynimiz, yaşam felsefemiz ve yetişme koşullarımız, çevre ile diyalogumuz, düşüncelerimiz, düşündüklerimizin ifade şekli farklıdır.
Benciliz, doğruyu bilmeyiz, bileni ve dile getireni de ötelemeye yermeye çalışırız kendimizce.
Ötelemeye çalışmak nasıl bir duygudur?
Birini yeren, acımasızca eleştiren bazen kendini ön plâna çıkarmak için yapar bunu, bazen diğerine yaranmak adına yapar, bazen egosunu tatmin etmek için bazen de kıskançlık duygusunu yenememek sonucu yapar. Yaparken de kendine göre bir neden bulur.
Bazen “seni eleştirmek, dediklerin karşısında sessiz kalmak istemem ama…” sözünü öne sürer. Belli ki vereceği cevap ya yok ya da yetersizdir.
Öne sürerken de bunu karşısındakinin yaşına verir aklı sıra. Yani derki sen yaşlısın dediklerin yanlış ancak “ yaşına hürmetimden” sesim çıkmıyor.
Yine bir savunma mekanizması ile kendini savunmak gereğini duymuştur.
Bilgiye muhtaçtır. Okumaya ve anlamaya muhtaçtır.
Kaçamaktır cevapları. Bir şey bilmediğinin farkındadır.
Dediklerinin ne anlama geldiğini tam olarak ifade etmekte zorlanmaktadır.
Yine de üste çıkmaya çalışır. Bunu yaparken de yandaş edinmenin yollarını arar.
Söylenenler karşısında, varsa eğer, o denen şeyde yanlışı orta yere koyacağına eleştirisine karşısındakini ithamla başlar. Başta acizlik göstermiştir. Bir başkasının dediklerinin yanlış olduğunu öne sürmekte ancak doğru olanı dile getirememektedir.
İnsanoğlu ne kadar aciz, ne kadar muhtaç ve de çaresiz!


16 yorum:

  1. Hocam çok güzel anlatmışsınız, örneklediğiniz tiplere sıksık rastlıyoruz çevremizde, rastlamayan yoktur herhalde, şu yaşıma geldim, herkes kendini haklı görüyor ve hiç kendisini eleştirip, kendisinde kusur bulmuyor; bencillik, çekememezlik, kıskançlık sebepler çok...bu huylara, saydığınız türde komşulara fazlasıyla sahibim sonunda kapımı kapattım, kedim en iyi dostum, kitaplarım en iyi arkadaşım, e tv var, blogum var, internet var, kıskanç insanların negatif enerjilerini üzerime çekmeye ne gerek var, tartışmak anlamsız..Allah insanı mütevazi, iyi kalpli, dürüst, art niyetsiz, çekememezlik, kıskançlık duyguları olmayanlarla karşılaştırsın...evime komşu diye oturmaya gelen kocakarılar daha ilk gün maaşın kaç diye soruyor böyle bir mahalledeyim...kedim hasta oradan geliyoruz deyince geçmiş olsun demiyor kaç para veriyorsun doktora? diyor! Böyle komşu istemiyorum ben haksız mıyım? Şunu gördüm ne kadar cahil, ne kadar açsa o kadar kişilik bozukluğu, o kadar çekemez ve o kadar merhametsizler..(istisnalar varsa da ben görmedim) kimi insan yoksuldur, zor şartlarda büyümüştür ama bu onun kişiliğini kötü yönde değil tam tersine iyi yönde etkilemiştir ne bileyim mesela ünlü bir yazar olur, iyi bir doktor olur...ama bir de tersine etkilenenler var zor koşullar dayak, şiddet, ayyaş aile ferdi vs. ortaya bir yaratık çıkmış! sevgisiz, merhametsiz ve kendi gibi olmayanlara düşman..uzak durmaya çalışıyorum yapacak başka hiçbir şeyim yok...
    sağlıcakla kalın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müjde hanım söylediklerinize katılmamak elde değil.
      Benzer sorular çoğu insanın başına gelmektedir.
      Toplumun bilinçli olmamasının bir sonucudur bu.
      Bilinçli insan bir başkasının yaşamına karışamaz, müdahale edemez.
      Özel yaşamın gizliliği vardır.
      Herkesin ne şekilde davrandığı ve yaşadığı bir başkasını alakadar etmez.
      Yasalara ve toplumsal ahlâk kurallarına aykırı davranılmadıkça.
      Facebook ve Twitter benzeri sosyal paylaşım sitelerinde sıkça karşılaşırız.
      Hiç kimse kendisine pay biçmez.
      Paylaşımların altına hep birilerinin yanlış yaptığı yorumları yapılır.
      Oysaki her birey insana yakışır davranış içerisinde bulunsa zaten olumsuzluklara gerek kalmaz.
      Bencillik, kıskançlık, çekememezliktir dediğiniz gibi bunu yaptıran davranışlar.
      Komşuluk ilişkileri Ankara'da anlattığınız gibi benim de başıma geldi.
      Lakin psikolojisini ve söylemlerini kabul etmeyeceğim/ etmediğim/benimsemediğim insanlarla sadece selamlaştım.
      Diyaloğa girmedim.
      Doğrusuda bu zaten.
      Başkalarının yaşam tarzına karışanlarla ne konuşulur ki.
      Şu anda oturduğum apartmanda kimse kimseyi tanımıyor doğru düzgün.
      Çoğu kiracı çünkü.
      Ev sahibi değil.
      Dolayısıyla apartmana kimler giriyor, kimler oturuyor sürekli taşınmalar yaşandığı için pek bilinmiyor.
      İşin doğrusu şu.
      Ev alma komşu al.
      Size sabır diliyorum. Umarım yaşadığınız olumsuzluklar fazla sürmez.
      Saygı ve selamlarımla.

      Sil
    2. sağolun hocam ben de sabrediyorum zaten...çünkü muhatap almaya değmez türdenler...daha 1 yıl olmuş okuma yazmayı sökeli...içi kin, nefret dolu...görürgörmez ne olduğunu kapımı kapattım sizin yaptığınız gibi ama 365 günde bir gün de olsa apartman toplantısında bulaşıyor bana! Kedi bahçe kedi su kabı vs.! eline koz olarak 2 -3 kediyi almış! o da bahane beni obsesyon yapmış kendine bildiğiniz psikopat ben görsem kaldırım değiştiriyorum ama işte senede bir kez de olsa illa ki bulaşacak bir yer buluyor apt. toplantısında...sabrediyorum dediğiniz gibi zaten muhatap almaya değmez..üç kuruşluk tipler..daha okuma yazmayı sökeli 1 yıl olmuş ne muhatap alacağım...ama işte virüs gibi bulaşmak istiyor bir yerden bir bahaneyle...
      saygılar, selamlar

      Sil
    3. Doğru olanı yapıyorsun. Muhatap olmamakla. Yılda bir kez de görmezden gel. Kulaklarını tıka. Bazıları maalesef kendini haklı çıkarmak için bahane ararlar. Kendisine ne hayvan beleyen birinin ne yapıp yapmadığı. Mahallenin muhtarı mı adam ya. Boş ver dediğin gibi muhatap olma. Sağlıcakla kal.

      Sil
  2. yani müjde ablaama bende katılıyorum,çok güzel tari etmişsiniz olayları hüseyin hocam..ellerinize sağlık..

    YanıtlaSil
  3. Galiba insan önce kendini tanımalı kendini yargılamalı yiğitçe özeleştiri yapmalı ki; başkalarının fikirlerine saygı duymayı anlamalı. İnsanın illa karşısındakinin fikrine katılması gerekmez bir fikre katılmazsın ama başka bir şeyi çok beğenirsin. Önemli olan saygı ile dinlemek ve her söyleneni olumsuz değerlendirmemek..

    Söz ne zaman gümüş, sükût ne zaman altın insan doğru tahlil etmeli..
    Güzel bir konu. Teşekkürler Hüseyin bey..
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu güzel yorumunuza katılmamak elde değil.
      Ne iyi demişsiniz "insan önce kendisini tanımalı, yiğitçe özeleştiri yapmalı" diye.
      Zaten bu yapılabilse hatalar/yanlışlar/uyumsuzluklar/ olumsuzluklar niye yaşansın ki.
      Lakin önemli olan o özveriyi göstermek; dönüp ne söylediğini tahlil etmektir.
      Yanlış insana mahsustur.
      Yanlışı kabul edip geri adım atmakta.
      İnatlaşmak ve hatasında direnmek/ başkalarını suçlamak/ kendi burnundan kıl aldırmamak ise akıllara ziyan bir davranıştır.
      Ve yine ne güzel demişsiniz. "Söz ne zaman gümüş, sükût ne zaman altın insan doğru tahlil etmeli."
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
  4. Merhabalar.

    "Çaresizlik" başlığını verdiğiniz makaleniz, aslında dinlemesini bilmeyen, çok aceleci, tahammül ve sabır göstermekten aciz, bencil, kendini beğenmiş, kibirli ve hep ben bilirim ve benim yaptığım doğrudur eğilimli insanların acziyetini, çaresizliğini ve muhtaçlığını çok güzel bir şekilde özetlemiş.

    Cenab-ı Allah'ta, Kur'an-ı Kerim'de, halife ve eşref-i mahlukat olarak yarattığı insanın bu kötü hasletlerinden o kadar çok bahsetmektedir ki, onları tek tek ele alarak burada değinmek isterdim, ama bu mümkün olmadığı için sadece bir tanesini örnek vermek istiyorum. "İnsan zayıf yaratılmıştır"(Nisa:28)

    Okullarımızda eskiden hem eğitim, hem de öğretim yapılırdı. Şimdilerde ise pek eğitimden bahsetmenin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Çocuk büyütmek, yetiştirmek bir sanattır. Her anne ve baba da bir sanatkar değildir. En güzel hasletleri kendinde toplamış sağlıklı nesillere ihtiyacımız var, bunun için de sanatkar anne ve babalara.

    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey;
      Yorumunda ve söylediklerinde haklısın.
      İnsanlar zayıf yaratılmamış olmasalar zaten bunca acı, bunca istenmeyen olaylar yaşanır mı?
      Söz söyleyen söyleyeceği sözü düşünüp, tartıp öyle söylemeli.
      Nefret söylemi ile, başkalarını öteleyici söylem ile, ben bilirim söylemi ile, bir yere varılamaz.
      Selam ve saygılarımla.

      Sil
  5. ..."İnsanoğlu ne kadar aciz, ne kadar muhtaç ve de çaresiz!" Bir de kabul edebilse bu acizliğini, muhtaçlığını, çaresizliğini sanırım çok sorun çözülecektir kendiliğinden. Donanımlı olarak dünyaya gelen insan, her şeyi kendi içinde barındırır. Ailenin, çevrenin, etkisiyle kendi olmaya çalışır. Asıl kendini bırakır başkalarını taklit etmeye çalışır. Kendini eğitmek yerine, olgunlaştırmak yerine kötü huylarını ön plana çıkarma gayretinde. Hal böyle iken eleştirilmekten hoşlanmayan, başkalarını suçlayan, kötüleyen karalayan insanlar oluyoruz. Emeğinize sağlık Hüseyin Hocam. Kaleminiz daim olsun. Yine çok güzel bir konuydu.
    Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hanife Hanım;
      söylediklerinize katılıyorum.
      Sizler gibi aydın insanların varlığı bu ülkede insanların doğruyu görmelerinde etkili olacaktır.
      Yeter ki doğru bildiklerimizi dile getirmekten kaçınmayalım.
      Saygı ve selamlarımla.

      Sil
  6. O kadar güzel ve net açıklamışsınız ki hocam.Ne denilebilir ki süpersiniz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her insanın düşünmesi gereken bir durum bu sadece Kitap Cumhuriyetim.
      Çok teşekkür ederim. Sağolun.

      Sil
  7. "Cuvaldizi Kendine Igneyi baskasina batir".....Cok severim bu AtaSözünü;galiba insanlar bunu yapmasini bilmiyor ya da yapmak istemiyor...Kisi önce kendini elestirmeli kusurunu görmeli sonrada karsisindakine bakmali.Hicbirimiz kusursuz degiliz,herkesin baska baska zaaflari vardir ama hernedense kendi kusurumlarimizi göremeyizde hep baskalarinin acigini arar dururuz...Bu da insanoglunun ne kadar bencil ve aciz bir canli oldugunu gösterir kendi benligi icerisinde.Amaaa,is doganin dengesine gelince herseyi yakip yikmakta üstümüze yok.Keske Doganin korunmasi icinde biraz caresiz ve muhtac olabilseydik.O zaman ekoloji bozulmaz degisik degisik hastaliklar ve virüsler cikmazdi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Yildiz" Hanım bloğuma hoş geldiniz.
      Yorum için teşekkür ediyorum.
      Atasözleri ve deyimler bir kültürün, bir milletin vazgeçilmezidir. Uzun deneyimler sonrasında söylenen bu sözler halk tarafından benimsenmiş ve halka mal olmuştur.
      Bu bağlam da "Çuvaldızı kendine iğneyi başkasına batır" Atasözü bir gerçeği dile getiriyor.
      Yorumunuzda da belirttiğiniz gibi insanlar ne yazık ki kendi yaşam ve davranış biçimlerine bakmadan; doğru mu hatalı mı söylediğim söz tahlil etmeden; ölçüp biçmeden;
      diğerlerini suçlamayı marifet sanıyor.
      Eğitici, bilgilendirici, olması gerekeni dile getireceğine "suçlama" ve "şikayet"i deniyor ne yazık ki.
      İnsan doğruyu yapmayı alışkanlık haline getirirse;
      neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilerek davranırsa;
      bence zaten "ekolojik" yaşamı da korumasını bilir.
      Selam ve saygılarımla.
      Haa bu arada bloğunuzu inceledim.
      Gerçekten çok güzel paylaşımlara imza atmışsınız.
      Başarılarınızın devamını diliyorum.

      Sil