30 Temmuz 2018 Pazartesi

ÖĞRENMEK İÇİN BEDEL ÖDEMEK GEREKMİYOR

Yaşam bütünseldir. O bütünsellik içinde yaşanan acılar, coşkular vardır. Özlemler, isyanlar, çığlıklar, kopuşlar vardır. Susmalar, ağıtlar, gözyaşları vardır sessiz ve derinden gelen. Bunlar yaşamın gerçeğidir. O gerçeklerden uzak durmak, o gerçekleri anlamamak şaşırtıcı ve bencilce bir duygudur.

Geçmişimiz, bugünümüz ve özümüz yani öz benliğimiz, düşüncemiz önemlidir. Yaşadığımız şeylerde önemlidir. Fakat asıl olan, onları kendimizde niçin ve nasıl yaşattığımızdır. Dünü olduğu gibi bugünü de nasıl yaşayacağımıza kendimiz karar vermeliyiz. Kendimizle ya da diğerleri ile ilgili kararlarımızda vicdanımızın doğru bildiğini yapmalıyız. Başkalarının beğenmesi için karar alıp yola çıkmamalıyız.

Yaşam bütünseldir dediğimde bir arkadaşım aynen şunları söyledi. “ ‘Özlemler, isyanlar, çığlıklar, kopuşlar vardır. Susmalar, ağıtlar, gözyaşları vardır’ diyorsunuz. Bence önemli olan hayatımızda bu duygulardan hangisinin ağır bastığıdır. Kaçınılmaz gerçekler olsa da bu duygulardan ne kadarı yaşamımızı etkiliyor, bu çok önemli bence. Hayatta yaşanacak ne varsa yaşıyoruz ama buna kendimiz karar veremiyoruz. Dün de biz karar veremedik bugünde.”  Ve ekliyor “eğer kararı biz kendimiz verebilseydik son yıllarda yaşadıklarımı asla yaşamak istemezdim”. Sözünü ise şöyle bitiriyor “hayatımda hak etmediğim olumsuzluklara engel olur onları yaşamazdım” .

Bir başkası “vicdanım rahat” diyor “çünkü vicdanımı rahatsız edecek bir yanılgıya düşmedim”. İnsanların kendi özünü ve geçmişini, geleceğini aramasında ve sorgulamasında şaşılacak bir şey yok. Çünkü insanlar kimlikleri ile yaşarlar. Hangi yaşta olursa olsun kendilerini ararlar, sorgularlar. Yaşamlarında olan bitenleri mantıklarıyla bütünleştirmeye çalışır, akıl süzgecinden geçirirler. Tüm bu olgular olurken güven duygusunu aramak ve o duygu ile bütünleşmek önemlidir. Kimisi bu duyguyu asla bulamaz kimisi içinse sorun olmaz.

İnsanlarda sevgi ve anlayış, sevildiğine ve sayıldığına olan inanç da önemlidir. Bu inancı aramaktan asla vazgeçmezler. Tıpkı şairin şiirin gizeminden vazgeçemediği gibi.

Yaşamımızda kadın, erkek, genç, yaşlı hiç fark etmez. İnsan olması gerektiği gibi yaşar. Bu yaşamında çevresi etken olduğu gibi ailesi ve sokak da etkendir. Aldığı eğitimin yanı sıra içinde yetiştiği kültürde önemlidir. Edindikleri ya da edinmeye çalıştıkları misyon da önemlidir. Misyonun yaşama katkısı gri görüntüyü azaltır. İnsan bir şekilde kendisini anlatmak durumundadır. Bunu yaşam hattında zaten yapar. Gri bir yaşam tarzında sıkılmak, sıradanlık, boşluk hissi hayatta gelgitler yaratır. O gelgitlere maruz kalmamak için doğru karar vermek, olan bitenleri doğru okumak, volkanlara, tsunami ve depremlere yenik düşmemek için misyonumuzu doğru yöne kanalize etmemiz çok önemlidir.

Toplumumuzun kadına bakış açısını ele alalım. Bir yandan çocuk yaşta evlenmeye zorlanan ya da evlendirilen, o yaşta sorumluluk almaya çalışan kız çocukları, diğer yandan “töre” denen ortaçağ kalıntısı bir kültür anlayışı içinde gidip gelmeler. Kaburga kırmalar, yüzlerde morartılar, cinayetler. Bunun sonucunda oluşan dramlar ve sendromlar. Görücü usulü ile evlenip, hem de erken yaşta, anlaşamayan ve bir şekilde yaşamları zindan olanlar. Deyim yerinde ise bileklerine aile çevresince kelepçe vurulanlar. Ve yaşamlarını dizayn ederken istediği ile değil diğeri ile yaşamak zorunda kalanlar. Hırpalanan, ötelenen, sevme ve sevebilme ihtimalini unutanlar.

Adıyaman’da ailesi tarafından iki yıl önce zorla evlendirilen bir kız çocuğu “annemi, babamı, kardeşlerimi iki yıldır görmüyorum, çok özledim”diyerek söze başlıyor. Küçük kız, kendisini görmeye gelenlerden hangisinin “damat” olduğunu bilmeden evlendiğini, kısa sürede hamile kaldığını ve bir kız çocuğu dünyaya getirdiğini anlatıyor. Beş bine satılan çocuklardan biri o. Ya onun gibi yüzlercesi. Bu bir “köle pazarı mıdır” diye manşet atan gazete yanlış mıdır?

Bu ve benzeri yaşananlar, yaşanacak olanlar, yaşanmış olanlar. Doğaldır ki insan dimağında yerlerini alacaktır, almıştır, almaktadır.

Yaşam savaşçısı olmak, güven duygusunu kaybetmemek lazım. Velev ki bir hata söz konusu, bu durumda, “kıyamet kopuyor” yerine insanların birbirlerini anlamaları, birbirlerine saygı duymaları gerekir. Kendimize ve başkalarına “vize” uygulamak doğru değildir aykırı olmak da. Yaşamı değiştirmek için başkalarını “anlama” ya çalışmak, diğer renkleri görmeye çalışmak için çok da fazla bir gayret gerekmez aslında. Yeter ki anlayışlı olalım. Düşüncelere saygı duymasını bilelim.

2 yorum:

  1. Yine muhteşem yazmışsınız Hüseyin Hocam, kaleminiz daim olsun, yüreğinize sağlıklar diliyorum. Ben de sık sık işlediğim bir konu hatta kitaplarıma da aldığım "insan hayatında aldığı kararlarda özgür müdür?" bu soruya ben de arkadaşınızın verdiği yanıta benzer bir yanıt vermek istiyorum. Özgürlük kişiye, bölgeye, topluma ve zamana göre farklılıklar göstermektedir. Diğer yandan eğitim seviyesi, kültür ve yaşam biçimi de etkenlerden. Örneğin benim özgürce verdiğim kararlarla, bugün Anadolu'nun bağrında yaşayan bir kardeşimizin kararları arasında belki uçurumlar var. Adıyaman'daki kızımızın örneğinde olduğu gibi... Orada özgürlükten söz etmek zaten olanaksız. Hal böyle iken özgürlükler arasında da adaletsizlikler haksızlıklar mevcut. Bu farkı ancak toplumsal bir eğitim ve zihniyet seferberliği ile kapatabiliriz diye düşünsem de, bunun çok uzak bir ihtimal olduğu inancımı da beynimden silemiyorum... Selam ve saygılar hocam..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hanife hanım yorumunuzu yeni fark ettim.
      Yorum ve katkı için öncelikle size teşekkür ederim.
      Haklısınız "özgürlük anlayışı kişiye, bölgeye, topluma ve zaman göre farklılıklar gösterir."...
      Bu değerlendirmeniz başlı başına bir makale konusudur bence.
      Bakınız, sadece kronikleşmiş belli konularda değil, çok farklı konularda dahi farklı düşünceler ileri sürenleri sosyal medya paylaşımlarında görüyoruz.
      Çoğu ipe sapa gelmez paylaşımlar.
      Bunlarda bile bir görüş birliği yok.
      Kaldı ki yukarıda verilen konularda görüş birliği olsun.
      Çok zor..
      Toplum çeyrek yüzyıl öncesini aratır durumda..
      Toplumsal sorunlar,
      ekonomik sorunlar, yoksulluğun,
      işsizliğin,
      Nemelazımcılığın, eğitimin, ahlaki durumun, taciz ve tecavüzlerin,
      vs..
      benzer konularda toplumsal birlik sağlanıp
      sorunların çözüm yoluna gidileceğine
      insanlar birbirinden korkar durumda,
      toplum bir çıkmaza sürükleniyor...
      Selam ve saygılar.

      Sil