10 Haziran 2013 Pazartesi

SOĞUK BİR KASIM SABAHINDA-3


Deneyimsizlik ve yöreyi tanımamanın bir sonucuydu bu. Sonuçta bir köye gidiyorduk ve orada tanıdığımız kimse yoktu. Köy şartlarında insan istediklerini aylarca bulamayabilirdi. Bunu Cala’da daha ilk günde anlamaya başlamak bile bir kazanımdı. Lakin ne Meriç ne de ben birbirimize bu konuda tek kelime etmedik. Çünkü her ikimizde hatalıydık ve bunu “itiraf” etmekten korkar bir halimiz vardı. Bereket ki Cala insanı sıcakkanlıydı. Misafirperverdi. İlk izlenimimiz Binali’nin kahvesinde bu yönde olmuştu.
Risk almak ve riske alışmak günlük yaşamımızda hepimizin yaptığı bir şey. Cala’ya küçük birer valizle gelmek; kırsalda Akbaba Dağları’nın eteklerinde parkasız olmak, kalacağımız belirli bir yerin olmaması bizim için bir riskti. İnsan deneyim kazandıkça, yaşama direndikçe öğreniyor, olası ciddi tehlikelere karşı önlem alabiliyor. Risk oranı yüksek durumlarda korkuyla ve zorluklarla başa çıkmasını öğrenebiliyor.
“İnsanlar” diyorum ayazda kulakları kızarmaya başlayan Meriç Uyanık’a “İnsanlar belli bir eylemi tekrar tekrar yaparak riske alışabilirler.” Gülüyor Meriç ve ekliyor “Bu durumlarda da ortaya çıkan korkuyla ve zorluklarla başa çıkabilir.” Gülerek okulun yolunda ilerliyoruz. “Risk” aldığımızın bilinciyle ve benzer düşünceleri söylemenin rahatlığıyla.
Risk aldık evet. Hem de soğuk bir sonbahar gününde. Bakalım kimin kapısını çalacağız gece soğuktan korunmak ve uyumak için. Çünkü uzun otobüs yolculuğunda yorulan bedenlerimizi, istirahat etme fırsatı bulamadan Aliyar’ın minibüsüne atmıştık.
Kentteki alışkanlıklarını, kolaylığı, kısacası o güne kadar süregelmiş düzenini terk etmek ve yeni bir yaşama adım atmak. Cala’da ki ilk günümüzün düşündürdüğü işte tam da böyle bir şeydi. Kent yaşamının getirdiği kolaylıklar sonucu kırsalın sorunlarıyla ilgilenme, öğrenme gereğini duymamış olmanın sancılarıyla tanışmaya hazırdık artık. Ücra köylerdeki zorlu yaşamın, kar tipi ve olabildiğince soğuk ortamlarda yaşamanın ne denli zor olabileceğini hesaba katmamıştık. Elektrik kesildiğinde hayatın durduğu, su kesildiğinde çaresiz kalındığı kentlerin aksine Cala’da ne elektrik vardı ne de evlerde su. “Gaz lambası” ya da “çıra” elektrik aydınlatmasının yerini almıştı. Köy halkının yaptığı gibi suyu “bulak”larda “helke”lerle almak zorundaydık. İşte “şimdi” hayatı anlamanın ve “kendi kendine yetmenin” ayırdında olmanın tam zamanıydı. Bu “bizim” isteğimiz değil var olan “ortamın” gereğiydi.
Sorduğumuzda “okul” binası “ olarak gösterilen; lakin bildiğimiz “okul” binalarına benzemeyen “Köy Evi”ne yöneldik. Ayazla birlikte rüzgâr hızını alamayıp suratımızda patlıyordu. Meriç gözlüklerinin derdindeydi. Belki de gözlükleri bu kadar sert bir iklim direnciyle ilk defa karşılaşıyordu.
İhata duvarında açılmış boşluktan okulun dar ve uzun bahçesine girdik.  Binada iki ahşap kapı vardı. Ahşap kapıların alt kısımları tamamen çürümüştü. Girişin tam karşısındakinden girip sol tarafa düşen kapıyı yönelip açtık. Fazla geniş olmayan bir odaydı burası. Arka tarafta bulunan daha küçük bir odaya açılan ayrı bir kapı daha vardı. Odaya oldukça yıpranmış birkaç sandalye ve eski bir masa konmuştu. Masanın arkasındaki duvara çerçeveleri yıpranmış Atatürk resmiyle Gençliğe Hitabe asılmıştı. Köşede ise bir kömür sobası vardı. Selam verip usulca “soba”nın yanına gittik. Ellerimizi ısıtmanın telaşındaydık. Masada oturan müdür, bir öğretmen ve memur oturmuş sohbet ediyorlardı. Bizim girmemizle birlikte yerlerinden kalkıp “Hoş geldiniz” dediler. Stajyer öğretmen olduğumuzu ve buraya atandığımızı söyledik.
Akşam olmuş, öğrenciler dağılmıştı. Memur Şenlik Cengiz “Akşam bizde misafirsiniz. Haydi gidelim. Hem yorgun görünüyorsunuz, hem de üşümüşsünüz. Dinlenirsiniz” diyerek müdürden müsaade istedi. Ve o gece sıcak ev ortamında rahat bir uyku çektik. Sabah uyandığımızda dünün yorgunluğunu çoktan unutmuştuk. Lakin yeni kuşkuların saldırısı altındaydı zihinlerimiz.
“Şenlik Bey” diye söze başladı Meriç hazırlanan kahvaltıyı erkenden yaparken. “Bize kalacak bir ev lazım.” Başımla onayladım Meriç’i. Şenlik Cengiz “bildiğim boş yer yok” dedi. “Bakarız, buluruz” diyerek içimizi ferahlattı.


6 yorum:

  1. Bir insanı yaşadığı rahat huzurlu ortamdan alarak zor ve çetin bir yaşama boyun eğdiren kabullendiren, insan yüreğinde ki aşırı sevgi ve ideali olan,kendine toplumuna karşı vefa duygusunun ağır basması ile ilgili olsa gerek. Çünkü tanıdığım bazı kimselerin istifa etmesi veya böyle bir girişimde bulunduğunu biliyorum. Teyzemin kızı ilkokul öğretmeni ilk görev yeri olarak Bayburt'un bir köyüne atanmıştı. Yıllar önce, şimdi emeklisi çoktaann geldi geçiyor bile. O anlatırdı sizin betimlemelerinize çok benzeyen yerde kaldığını, kışın kar pencereyi, kapatıyordu, ev mezara çok yakın, etkileniyor tabi. istifa etmeyi düşünmüştü. Gelip burada sekreterlik yapmaya razı olduğunu söylerdi hep. Biz de sabret biraz geçer diye ona telkinlerde bulunurduk. Geçti tabi ki o günler. dediğim gibi ideal ve sevgi çok önemli zorluklara göğüs germede...
    Hocam emeğinize yüreğinize sağlık... Bu aralar okuma özürlü hissediyorum kendimi :)) toplumsal olaylar daha ağır basıyor. O nedenle ilk fırsatta okuyamadığım diğer yazılarınızı da okuyacağım inşaallah..
    Saygılar,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazdıklarınıza aynen katılıyorum. Teyzenizin kızı o yıllarda çektiği sıkıntılarda haklıdır bence. Lakin mücadele etmek de gerekiyordu. Pes etmek kolay, mücadele zordur. Bu ara ben de yazılara pek bakamadım aslında. Değindiğiniz gibi gelişen olayların üzücü olması insanın elini kolunu soğutuyor. Teşekkürler Hanife Hanım. Saygılar.

      Sil
  2. Öğretmenlik zor meslek, eskiden çok daha zormuş, hele köyler...kasabalar:(aklıma hep Feride gelir:)Zeyniler köyü gelir:)elinize sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ülkemizin kırsal ve ücra yörelerinde hala bu zorluklarla karşılaşmak olasıdır. Van ilinin misal Bahçesaray ilçesinde ve köylerinde görev yapan öğretmenlerin çektiği sıkıntılar özellikle kış aylarında hala benzer özellikler taşır diye düşünüyorum. Bundan da yanıldığımı sanmıyorum. Saygılar Müjde kardeşim.

      Sil
  3. Çok haklısınız hüseyin bey hala benzer sorunları yaşayan zor şartlara atanmış memurlarımız, öğretmenlerimiz vs. var. Ve hala gelişmişlik görmeyen köylerimiz.. Dilerim en kısa zamanda şartları düzelir..Çok zor çok ..Hele modern hayattan çokıp o ortama gitmek her babayiğidin harcı değildir..güçleri, kuvvetleri, görev aşkları daim olsun inşallah..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru dersin VuslaT Hanım. Zorluğa dayanmak lazım. memleketimizin refaha kavuşması buna bağlı.

      Sil