Metropollere
girişte ya da nüfusunun kalabalık olduğu yerleşim birimlerine girişte ilk göze
çarpan kentin yoksulluğudur genelde. Gecekondular, derme çatma eğreti binalar,
sokaklarında yalınayak koşuşturan çocuklar, küçük bakkal dükkânları, seyyar
satıcılar. Demem o ki genelde kentler yoksulluklarıyla karşılar konuklarını.
Şehrin
içine girdikçe yoksul görüntülerin, yerini zengin görüntülere bırakacağı
düşünülür genelde. Bu varsayım doğrudur da.
Çoğu
ülkelerde benzeri durumla karşılaşmak söz konusudur. Örneğin Ankara’mız Esenboğa
yolu kentsel dönüşüm öncesi eğreti gecekondu binaları ile konuklarını
karşılardı. Mamak tarafına yani şehrin doğu yakasına gidildiğinde on binlerce
gecekondunun varlığı ile karşılaşılır. Köylerini terk eden, bir umutla kente
gelenler çareyi gecekondu yapımında bulmuşlardır.
Bu
ayki Atlas Dergisi’nde yayınlanan Mehmet Yaşin’in yazdığı “Şelale Yolunda” makalesini
okuyunca; yazıya konu olan Zambiya’nın Livingstone kentinde yaşanan yoksulluğun
kara Afrika’sında var olan yaşam şartlarının ne denli zorlu olduğunu göstermesi
bakımından ilginç bir örnektir. Şehrin zenginlerinin yaşadığı yerler yok mudur
elbette vardır. Ancak ülkenin en büyük, en eski, uzun yıllar başkent olmuş
kentinde yoksulluk diz boyu.
Zambiya
Afrika’nın güney bölümünde yer alan bir ülkedir. Uzun yıllar İngiltere’nin
sömürgesi konumunda kalan ülke 1964 yılında bağımsızlığını kazanmıştır.
Bağımsızlığını kazanması sonrasında ülke uzun yıllar yaşanan siyasi kaosa sahne
olmuştur. Ünlü Victoria Şelalesinin üzerinde yer aldığı Zambezi nehri ülkeye
adını vermiştir.
Bakınız
Mehmet Yaşin Zambiya hakkında neler diyor. Kısaca bir göz atalım.
“Buraya
adını veren İngiliz misyoner doktor David Livingstone, öylesine uzun ve heyecan
veren bir öykünün kahramanı ki, hepsini bu sayfada anlatmak olanaksız. Kısaca
anlatırsam; Livingstone, Orta Afrika’yı doğudan batıya geçen ilk beyaz adam.
Amacı, bu kara kıtanın madenlerini bulmak, onları ülkesine taşımak ve tabii ki
halkı Hıristiyanlaştırmaktı. Düşlerin hepsi gerçek oldu.; bakır ve pırlanta
madenleri son noktasına kadar sömürüldü, halk onların dinine inandırıldı.
Geride yıkık dökük bir ülke, yarım yamalak bir lisan ve yoksul bir halk bırakıp
Zambiya’yı terk ettiler.”
Dikkatimi
çeken “Geride yıkık dökük bir ülke, yarım yamalak bir lisan ve yoksul bir
halk bırakıp Zambiya’yı terk ettiler” cümlesidir. Bu cümle emperyalist
sömürgeci ülkelerin kendi ülkelerinin ekonomik ve kültürel çıkarı için yoksul
ülke kaynaklarını ne denli acımasızca yağmaladığının kanıtıdır. İliğine kadar
sömürdüğü ülkede işe yarar kaynak kalmadığın da, o ülkeyi terk etmekte ve halkı
kaderleriyle baş başa bırakmakta, bir daha da geriye dönüp bakma gereğini
duymamaktadır.
Bugün
“Arap
Baharı” söylemi ile Afrika’nın kuzeyinde yer alan Tunus, Mısır, Libya
da; Yemen ve Suriye’de: dün Irak’ta ve halen Afganistan’da yaptıkları ve yapmaya
çalıştıkları şey Zambiya’dan farklı değildir.
Bir
yandan halkları birbirine düşürmek için sinsice plan ve tuzakların içindeler,
bir yandan da sorun yarattıkları ülkelere silah satmakta, kendi silah
şirketlerinin palazlanmasını sağlamaktalar. Diğer yandan da yoksul ya da
gelişmekte olan, kendi ayakları üzerinde durmanın savaşını veren ülkelerin yer
altı ve yer üstü kaynaklarına el koymakta, enerji koridorlarını denetimleri
altına almakta ya da çok uluslu şirketlerce işletilmesini sağlamaktalar.
Dün
Zambiya’da yapılanların bilincinde olan ülkelerin emperyalist girişimlere
karşı çıkmaları kan ve barutla yok edilmeye çalışılmaktadır.
Emperyalizm
ve onun çarklarını döndüren kapitalizm yoksulu değil varsılı korumaktadır.
Hocam adı üstünde kapitalizm,tabi ki kapital sahibinden yana olacak.
YanıtlaSilAnkara örneği beni de düşündürmüştü. Ankara`dan izmire ya da tam tersi çok uçak yolculuğu yaptım. Ankaradaki değişim benimde gözümden kaçmadı. Malum yurt dışından gelen yabancı diplomatlara ilk izlenim kötü olmasın diye sanırım. Saygılar.
Doru dersin Asya Hanım...Kapitalizm sahibinin çıkarına çalışır. Yoksulu sömürerek yapar bunu. Bu bağlamda sömürülmemek için mücadele etmek lazım. Yorum için teşekkür eder saygılar sunarım.
Sil