23 Nisan 2013 Salı

BİR YANDAN YAZGIMIZDI YAŞADIKLARIMIZ DİYE DÜŞÜNÜRÜZ...



Çaylar geldi. Gerçekten kahveci Muzaffer’in çayına doyum olmuyordu. Sıklıkla takılırdım:
- “Muzaffer kardeş; senin çayının damak tadını, evlerde demlediklerimizde bulamıyoruz. Nedeni ne ola ki?”
Muzaffer bıyık altından kıs kıs gülerdi:
- “Söyleyeyim de ekmeğimden mi olayım hocam! Daha da kahveye gelmezsiniz. Alırsınız bir okey takımı, evlerde toplanıp başlarsınız okey oynamaya.”
Mehmet amca suskunluğunu bozdu. Kasketini eliyle hafifçe düzeltti. Gözleri uzaklara takılmışçasına dalgındı. Acı bir yaşamı sırtlamış olan omuzlarını dikleştirdi. Yüzü gergindi. Yavaş yavaş konuşmaya başladı:
- “Geçim derdi bir yana, kaçınılmaz gidişin tozu dumanı içerisinde, yüreğimizde geçmişin anıları, ardı ardına gelen olaylar çöreklenir. Acı ve sevinçlerin bir yerlerinde ya kaybettiklerimizi, ya da geçmişin sorunsuz yaşamını özleriz. Fırtınaya, bulutlara, yüce dağlara bakıp iç çekeriz. Bir yandan yazgımızdı yaşadıklarımız bir yandan da baş belasıydı diye düşünürüz. Sabırsızlıkların, küçük hesapların, zorlanmamışlıkların, sınırlanmamışlıkların peşine düşeriz. Sesimize ses verecek, gücümüze güç katacak olanı bekleriz. Ne insanlıktır aradığımız ne de hoşgörü, yardımlaşma. Aradığımız bencilliktir artık, kendimizden sakladığımız, söylemek istemediğimiz.”
Recep Mehmet amcanın sözünü kesti:
- “Akılcı olmak, doğanın da insanlığında değerini bilmek lazım. Ağaçların, çiçeklerin, ırmakların, kuşların, toprağın öğreticiliğini rehber edinmemiz lazım.
Dostluğun başlangıcı bilmekle başlar. Bilmek görmek; görmek ise benimsemek olmalıdır. Kötülüklerin anası kıskançlıktır. Çocukluktan başlayan kıskançlık sinsice büyür. Toplum bazen bunu tetikler. Kardeşler arasında bile kıskançlık vardır. Zararsız ama düşmanca duyguların beslenmesi söz konusudur. Toplumun benimsediğini, önemsediğini diğeri kıskanır. Bu diğerinin sahip olduğu hasletlere sahip olamamanın acizliğidir ve tehlikeli olabilir zamanla. Kardeşimin hayata gözlerini yummasının altında bu gerçek yatmaktadır. Yani kıskançlık.
Düşünceler yetersizse, cehalet duyguları köreltmişse, acımasızlık yürekleri ve vicdanları karartmışsa yapacak şey yoktur. Kararsız olmayalım, kıskanç olmayalım, doğruyu söylemekten kaçınmayalım, mert olalım, insan olalım; bu ve benzeri hasletlerin sonunda kaybeden biz olmayız; toplum kaybetmez bu durumda. Cehalet sendromunu yanımıza yaklaştırmamakla, kendimizi cehalete esir etmekten kurtarmış oluruz.”
Recep’in duyguları karmakarışıktı. Masanın başında kederi tutuşturan düşüncelerle boğuşarak oturmaya çalıştı. Son zamanlarda ailece yaşadıklarını hatırladıkça kalbi duracak gibi atışlarını sürdürüyordu. Öfkesini yenebilmek için kendisini işine veriyor, bir şeylerle meşgul olmaya çalışıyordu. Eşi Fadime en büyük yardımcısı, teselli edicisi olmuştu. Kardeşinin ölümü hem aileyi hem de kendisini çok sarsmış, deyim yerindeyse dizlerinde derman kalmamıştı. Anasının günler, aylar süren feryatlarına artık dayanacak gücü yoktu. Babası tevekkülle günlük işlerin peşindeydi. Burhan’ın yaptığı işler de babasına kalmıştı.
- “Geç oldu Mehmet amca. Her daim bilge kişiliğinden, konuşmalarından, yol yordam göstermenden faydalanılması gerektiğine inanıyorum. Umarım kasabanın güngörmüş yaşlıları topluma örnek olacak düşüncelerle var olurlar. Şahsi çıkarlarının derdine düşmezler. Şu unutulmamalıdır ki; bu dünyanın kederlerine isyan kolay, dayanmak zordur.”
- “Haklısın Recep oğlum. Söylediklerine katılıyorum. Umarım doğrunun yanı sıra insanlık galip gelir. Toplum kardeşçe bir arada yaşamaya devam eder. Saat epey geç olmuş. Yarına iş güç var bizleri bekleyen. Hocamı da okul bekliyor. Çok sağ olun arkadaşlar herkese iyi akşamlar” deyip oturduğu sandalyeden yavaşça kalktı. Etraftakilerde birer ikişer evlerine dağılmaya başladılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder