Öyle
dönemler yaşadık ki, insanlar seslenmez oldular birbirlerine. Yaşamın getirdiği
bir sonuç muydu bu? Bir çift sevgi sözcüğü yerine suskular, tepkisizlikler
paylaşılmaya başlandı.
Kaç
parçaya bölündü yüreklerimiz, kaç kez parçalara ayrıldı hücrelerimiz, bilen var
mı? Yüreklerimiz katı, ellerimiz buz.
Bencillik
yaşam tarzımız olmuş. Niçin hep ben hep ben? Ya diğerleri, ya yaşlılarımız.
Dünün peşinde koştuğumuz analarımız babalarımız? Paylaşımlar lafta, sözcüklerde
kaldı.
Yanlışları
başkalarına yükleyip, başarıları sahiplenmek moda oldu. İnsanların ne kadar
bencil oldukları aslında şaşırtıcı değil. Asıl şaşırtıcı olan bencilliğini bile
bile bir diğerine bencil denmesi değil midir?
İnsanoğlu
kimi zaman acımasız, kimi zaman yufka yüreklidir. Çoğunlukla kendinde olan
eksik, gedikleri bir türlü kabul etmez. Her şeyi o bilir. Her doğruyu o yapar.
Yanlış yapan başkalarıdır.
Hatta
öyle söz eder, öyle gürler ki “ kötü günümde yanımda olmayan; nasılsın
dediğinde ‘sana ne’ derim” diyebilecek kadar bencildir. Hiç düşünmez ki kendisi
bir başkasının kötü gününde yanında olmuş, elini tutmuş mudur?
Her
şeyi başkasında beklemek insanoğlunun bencil olanına has bir tutumdur. Dedik ya
kendi eksiğini, hatasını kabul ettiremezsin. Lakin ahkâm kesmeye gelince eline
su dökemezsin.
Öyleleri
var ki hayatta şahit olduğum. Kendi yaşlı anasını yanına alıp bakar.
Yaşlılığında yanında yer alır. Hakkıdır da bunu yapmak, doğrudur da aslında.
Lakin yanlış olan anasına yaptığını kaynanasına yapmamasıdır.
Oysa
ister kendi anası olsun ister eşinin anası hiç fark etmez. Yaşlı insanlara
sahip çıkmak lazım.
Hani
bir laf vardır. Derler ki “bir baba altı evladına bakar ama bir evlat o babaya
bakmaz”. Bunu söyleten elbette ki gerçeklerdir.
Yaşlı
insanların barındırıldığı huzurevleri evlatlarının bakmadığı yaşlılarla
doludur. Evladının sahip çıkmadığına bir şekilde devlet sahip çıkmaktadır.
Fakat huzurevinde kalan yaşlı biri evladının yanında göreceği sevgiden maalesef
yoksundur. Hasret duyduğu sevgiye muhtaçtır. Torunlarının gülücüklerine “dede”
ya da “babaanne” büyükanne” sözlerine hasrettir.
Daha
dün bizler için çırpınan yaşlı ana ve babalarımız, bugün yaşlanmışlardır.
Bizlerinde o günleri yaşayacağımızı unutmamamız gerekir.
Gençliklerindeki
güç ve kuvvetlerini kaybetmişlerse, bu onların suçu değildir. Hiçbir baba
evladına muhtaç yaşamak istemez. Hiçbir ana evladının eline bakmak istemez. Lakin yaşam şartları çoğunlukla onları buna
zorlamaktadır.
Bu
durumda o insanlara öz evlatlarının bakması, onların ihtiyaçlarını karşılaması,
yanlarında yer alması, kısacası sahip çıkması gerekir.
Yazar George Thomson
anlatıyor: “ Thomson bir akşam, Atlas Okyanusu’na bakan bir tepe üzerindeki bir
köyde dolaşırken, köyün kuyusunun başına gelir. Tanıdığı yaşlı bir kadına
rastlar orada. Kovalarını daha yeni doldurmuş, durmuş denize bakmaktadır.
Kocası ölmüş, yedi oğlu da, “toparlanıp” Massachusetts’in Springfield kentine
“gitmişlerdir”.
Birkaç gün önce
oğullarından birinden bir mektup gelmiştir, son günlerini rahat geçirsin diye
onu da yanlarına çağırıyordur, yol parasını da gönderecektir, yeter ki o razı
olsun.
Ayrıntılarıyla anlattı
bütün bunları bana diye aktarıyor Thomson. “sonra da tepelerdeki tezek yığınına
gitmek için nasıl yorulduğundan, tavuklarının öldüğün den, karanlık, isli
kulübesinden yakındı; ardından, düşündeki Amerika’nın taşı toprağı altın bir
Eldorado olduğundan, Cork’a kadar yapılması gereken tren yolculuğundan,
denizleri aşmaktan söz açtı, ama tek dileğinin kemiklerinin İrlanda toprağında
dinlenmesi olduğunu söyledi… Sonra gülerek kovalarını aldı, bana iyi geceler
diledi, evinin yolunu tuttu…”
Thomson’un 1930’larda yaşadığı
bu durum insanı alıp götürüyor. Yaşlı insanlarımız her şartta doğup büyüdüğü
topraklarda kalmak, mezarının o ücra topraklarda olmasını istiyor. Ne denir ki?
Oğul uzaklarda, geçim derdinde. Ana yaşlı. İstese de gidemez oralara.
Ya uzak olmayıp da yakınımızda
olan yaşlılarımızın durumu?
çok güzel bir yazı agzınıza saglık..SAYGI DEGER HOCAM..
YanıtlaSilinşallah bu yazı hepimizin vicdanını yumuşatır.. hepimiz yaşlanacagız.. yaşlılarımıza her zaman sahip çıkmalıyız..
Teşekkür ederim Seval. Bak ne geldi aklıma: "Hani göçmen kuşlar vardır. Yazın kuzeye, kışın daha sıcak olan güneye göç eden. İşte onlara demek geliyor içimden. 'Gelmeyin!' Çünkü yanlış yere geliyorlar. Eskiden göçtükleri yer değil burası artık. Yakında kalmayacak kuşlara da özgürlük. Dünün yiğit anaları, babaları, bugün sevgiden uzak ücra köşelerde yaşama mücadelesindeler çünkü.
SilCok gercekci bir yazi. Malesef! Allah cocuklarimiza muhtac etmesin bizi. Sahip cikmak niyetinde olsalar dahi muhtac olmamayi tercih ederiz hepimiz. Ellerinize saglik.
YanıtlaSilDoğrusu da o. Muhtaç olmamak. Lakin yaşlılık belini büker insanın. Bir yudum sevgiye hasret kalır insan. Yoksa para pul değil esas mesele. Teşekkürler Şule Hanım. Yorumunuza katılıyorum.
SilElinize sağlık hocam, her satırı gerçek, her satırı insanın yüreğini acıtıyor...anne, babaya yaşlılığında bakmamak olmaz, sahipsiz kedi mi bu huzur evine bırakılacak?:( ama çoğunlukla görüyorum dediğiniz gibi bir baba 6, 7 çocuğa bakıyor da, o çocuklar bir babaya, anaya bakamıyor:( Allah kimseyi kimseye muhtaç etmesin...
YanıtlaSilMüjde Hanım hani bazen gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde okuruz. Evladı yaşlı anasını dövüp elinde avucunda olanı aldı diye. O ana o evlada yine kızmaz. Ana yüreğinde sevginin üstünlüğü ağır basar. Evlat işte bazen olmaması gerekeni yapar. Acaba diyorum bu davranışı gösteren evlatlar kendi çocukları olduğunda ana babasının değerini anlar mı ki.. Teşekkürler yorum için.
SilGeçenlerde çok uzun zamandır görüştüğüm arkadaşlarımla birlikteydim. Sohbet konumuz anne- babalarımızdı.Kimisi hasta, kimi yalnız vs. " Eskiden onlar bizi düşünüyor, bizim için kaygılanıyorlardı, şimdi biz onlar için kaygılanır olduk " dedim. Hayat böyle bir döngü; sıra herkese geliyor. Zaman değişti, yaşlılar evi kimsesizler için iyi bir çözüm ama ben annemi bırakmam, bana gelinceye kadar hiç bir kardeşim de bunu yapmaz ama ben kendim için iyi bir yer bakıyorum şimdiden:)
YanıtlaSilSon cümlene katılmasam da yaptığın yoruma katılıyorum. Haklısın "döngü" denen her neyse boş durmuyor. İnsan hücrelerini zamana yenik düşürmenin derdinde. Lakin o döngüye dur demek olası değil belki de, dur denmese de o döngüye giden yolda huzurlu bir yaşlılık hak eden insanlara da hakettiğini çok görmemeli insan. Saygılar Asya Hanım.
SilMaalesef Hüseyn Hocam genel anlamda insanlar bencil ve sevgi konusunda alabildiğine cimriler...Bencilliklerini de her konuda dillendirmekten çekinmiyorlar. Annem bize hep şu öğüdü verirdi;"kızım dört atanın hakkı birdir." Kendi annenize babanıza gösterdiğiniz sevgiyi saygıyı eşinizin anne babasına da göstermelisiniz. Size ihtiyaç duydukları zaman yardım etmekten çekinmeyin derdi. Hatta memlekete gittiğimizde önce eşimin ailesine gitmemizi isterdi. Şükür her iki tarafta kendi ihtiyacını karşılayabilecek durumdalar... Şurası gerçek ki; insan sonunu görebilmek için onlara bakması yeterli. İlkokul kitapların da tahta çanaklar diye bir hikaye vardı.Onun hatırladım. Güzel bir konu idi, emeğinize yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilSelam vve saygılar,
Hanife hanım anneniz size çok güzel öğüt vermiş,tüm kalbimle katılıyorum,fakat maalesef bir çok evliliklerde eşler bu kula uymuyor..
SilYorumuna ve özellikle Özcan Beyinde değindiği "dört atanın hakkı birdir" cümlesine katılıyorum. Tabi genelde yaptığın yoruma da. Ancak gel gör ki insan oğluna laf anlatmak çok zordur. Ne dramlar yaşanıyor çevremizde bu bağlamda. Yaşlı insanlar gün boyu parklarda zaman doldururlar boşuna olmasa gerek. Hani belki de evden uzaklaşmak ferahlamaktır asıl amacı. Ben bu durumu Ankara Sincan'dayken görmüştüm .
SilHanife hanım kardeşimizin annesi "dört atanın hakkı birdir" diye onlara güzel öğütler vermiş,tüm kalbimle katılıyorum,bizlerde çocuklarımızı bunlara öğretmeliyiz,maalesef bazı evliliklerde eşlerden birisi coğu zaman bu güzel öğüdün dışında hareket ediyor ki buda dört atamızı üzdüğü gibi bizleride çok üzüyor...
YanıtlaSilÖzcan Bey yorumunuza teşekkür ediyorum. Hani bir şiir vardır:
Sil"Hep soğuk sokaklar. Soğuk binalar
İlk kez bu denli üşüyorum ben,
Günlerin mesafe anlamları var
Ve müthiş uzağız birbirimizden
Kendi çatımızda yuvalarımız.
Başkasının derdi değil derdimiz.
Değiştirmiş bizi rubalarımız
Biz hiç de eskisi gibi değiliz."