9 Nisan 2013 Salı

PARKTA BİR ÖĞLE VAKTİ



Haziran güneşinin kavurucu sıcağında terlemişti.
Gürültüden uzak soluklanacağı gölgelik bir yer olmalıydı.
Etrafı ürkek bakışlarla kolaçan etti.
Çocuk seslerinin geldiği yere yöneldi.
Duyguları onu yanıltmamıştı.
Parktaki ağaç gölgesine sığınmış çocukların neşeli koşuşturmaları ile karşılaştı.
Banklara oturmuş sohbet eden yaşlılar belli ki parkın müdavimlerindendi.
Serçeler kanat çırpışları ile çocukların oyununa eşlik ediyordu.
Boş sıralardan birine ilişti.
Az ileride ki yaşlılar koyu bir sohbete dalmış olacaklar ki selam verdiğini fark etmediler.
Heyecanla birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı.
Üç kişiydiler.
Sırtında rengi solmuş bir gömlek, ayaklarında ütüsüz pantolon ve boyası çoktan kaybolmuş ayakkabıları ile sakalı kırlaşmış yetmişli yaşlarında olan adam gömleği koltuk altlarında sıkıyormuş gibi, durmadan kımıldıyor, ellerini durmadan kımıldatıyor, tuhaf bir şekilde çevresini kolaçan ediyordu.
Diğeri zayıf, uzun boyluydu.
Başında rengi solmuş bir kasketi vardı.
Avurtları çökük, gözleri kahverengi küstah ve sabit bakışlıydı.
Sırtında düğmelerinin bir kısmı açılmış yazlık bir gömlek vardı.
Üçüncü adam ise isteksiz bir tavırla konuşuyordu.
Etrafına öfkeli öfkeli bakıyor, sıkılgan bir tavırla yerinde duramıyor sürekli kımıldıyordu.
Huzursuz olduğu her halinden belliydi.
Giyimi sadeydi.
Zayıf ve orta boyluydu.
Saçları kırlaşmış ve dağınıktı.
Diğer ikisinin konuşmalarını öylesine dinliyordu.
Arada bir kendisi de konuşuyor ya da konuşulanları başı ile evet anlamında onaylıyordu. 
İlk bakışta iyi yürekli bir adamcağız kanaati oluşturuyordu.
Etraflarına ilgisizdiler.
Kendi aralarında hararetli bir sohbete dalmışlardı.
Zaman zaman birbirlerine el kol hareketleri ile bir şeyler anlatmaya çalışıyorlardı.
Çocukların gürültülü oyunlarına dalmışken aniden yaşlılardan biri oturduğu yerden hışımla kalktı.
Pet şişedeki suyu diğerinin başından aşağı kızgınlıkla boşaltıverdi.
Diğeri yerinden kalkmak için çabaladı.
Banka tutunarak güçlükle ayağa kalktı.
Konuşma zorluğu da çektiği derdini anlatamamasından belliydi.
Diğerinin müdahalesi ile sakinleşen taraflar tekrar yerlerine oturdu.
Derin bir sessizlik çökmüştü.
Çocuklar uzaklaşmışlar, serçeler de uzağa konmuşlardı.
Olan biteni sessizce oturduğu yerden izledi.
Bütün duyguları felce uğramıştı.
İnsanlara olan itimadı onarılmaz derecede yara almaktaydı.
Öğle olmuştu.
Yukarıda ise güneş gökyüzünü baştan başa örten beyaz bulutların arasında olanca kızgınlığı ile ortalığı kavurmaya devam ediyordu.
Her şey susmuştu.
Yalnızca uzaklarda çığırtkan bir kuşun tiz ve ağlamaklı sesi çınlayıp duruyordu.
Başkalarının acılarına yabancıyız diye düşündü.
Çünkü hepimiz kendimizle, kendi yaşamımızla ilgiliyiz.
Çünkü korkağız.
Başkalarını anlamaktan korkuyoruz.
Bu korkaklık bizleri kör etti.
Etrafımızda olan biteni görmüyoruz.
Farkında bile değiliz.
Duygularımızın, hislerimizin üzerinde bu denli değişimin olması şaşırtıcı.
Bu denli korkakça, vicdansızca, hastalıklı duygunun varlığı ürkütücü.
Sohbetlerinin bir yerinde anlaşamayıp birbirini üzen bu yaşlı insanların anlaşamadıkları ne olabilirdi?
Belki de tanışmaları soluk almak için kendilerini attıkları bu parkta olmuştu.
Sokakların ve caddelerin gürültüsünden uzak huzurlu bir zaman geçirmek değil miydi tek istekleri?
O halde neden birbirlerini kırma noktasına gelmişlerdi?
Üçünün de giyimlerine, tavırlarına, yüzlerindeki derin çizgilere bakıldığında yoksul oldukları belli oluyordu.
Feleğin sillesini çoktan yemişlerdi.
İsyankar olmaları çaresizliklerinin bir sonucu muydu? 
Yaşamın zorlukları vicdanlarını yok saymalarına mı neden olmuştu?
İç dünyalarında kopan fırtınaların sebebi birinden diğerine farklılık gösterse de hisleri ve duyguları üzerinde küçümsenmeyecek değişimlerin varlığı ortak noktalarını oluşturuyordu.
Biz başkalarının acılarına ve duygularına yabancı mıyız?
Kabullenemediğimiz şey nedir?

6 yorum:

  1. Görmüş hatta duymuş gibiyim o karmaşık sohbeti sevgili Hüseyin.. Evet.. tespitin doğru. biz başkalarının acılarına duyarsızız.. çok acı ama gerçek!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülsen Öğretmenim;
      Kadim Anadolu topraklarında gelinen noktada insanların birbirleriyle
      Hatta birbirini belki de bir parkta tanımış olanların
      Anlaşamamaları sürecinde geçiyoruz artık.
      Sorgulamam budur aslında.
      Acı lakin gerçek dediğiniz gibi
      Artık birbirimizi anlamaz durumdayız.
      Yorum için teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum.

      Sil
  2. İnsanlar çok gergin, her an patlamaya hazırlar. Bazen kendimi kontrol etmekte güçlük çektiğim anlar benim bile var, belki de hak etmiştir başına su boca edilen. Yapana değil yaptırana da bakmak lazım. Davranışlarımız seçme şansına sahibiz ama sonuçlarının değil. Bunu hiç unutmamak lazım. Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asya Hanım "insanlar çok gergin, her an patlamaya hazır" düşüncenize katılıyorum. İstanbul sokaklarında, alışveriş merkezlerinde, toplu taşım araçlarında, trafikte, hastanelerde sıra beklerken, vapurlarda...vs. bu söylediğinize sıklıkla ve her an şahit olmaktayız. Ne yazık ki kültürsüzlük ve cehalet artık her yerde. Artan nüfusa orantılı eğitim ve davranış kazanımlarımız ne yazık ki yetersiz. Bencillik ve hep bana, öncelik bana düşüncesi; diğerlerine olan saygısızlık diz boyu almış başını gidiyor. Davranışlarımızı seçme şansına sahip olmamıza rağmen öfkemize sahip olamıyoruz. Vurdumduymazlık her yerde ahtapot gibi. Bu bağlamda "yapana değil yaptırana da bakmak lazım" sözünüzde de haklısınız.

      Sil
  3. Günümüz insanının en büyük sıkıntısı stres, gerginlik... Bunun sebebi ister hayatın ağır yükü altında ezilmiş olsun, ister başka sıkıntıların. Bana göre en önemli nedeni insanın ruh dünyasında yitirdiği, ruhunun gıdası olan, hayatına tat veren, ona yaşama sevinci kazandıran "SEVGİ" nin de yitirilmesi.En önemli ciddi sorun ve tüm kötülüklerin ana sebebi "SEVGİSİZLİK" günümüz insanı bu duygusunu yitirdi. Sevginin yok oluşu beraberinde şefkat, merhamet, saygı, vicdan duygularını da yok etti. Bundan 30- 40 yıl öncesini düşündüğümüzde; şartlar bu günkünden daha ağırdı. Yokluk, sefalet o günlerde de vardı. Lakin insanın insana saygısı, sevgisi vardı. Birbirine tahammülü vardı. Hüseyin Hocam yitirdiğimiz bu çok önemli değerimizi tekrar kazanırmıyız bilemiyorum ama, inandığım tek şey var. İnsan kendine dönmeli, iç dünyasına yönelmeli, onun ihtiyacı olan sevgiyi tekrar kazanmalı, öğrenmeli. Yüreğinize emeğinize sağlık Hocam,
    Saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hanife Hanım; işte "sevgisizlik" duygusunun yitirilmesinin ana nedeni nedir? Yaşanan stres ve gerginliklerin nedeni nedir? Bence tüm kötülüklerin anası CEHALET VE YOKSULLUK; GEÇİNEMEME KAYGISI; İŞSİZLİK; İŞİNİ KAYBETME KORKUSU vs. ne derseniz deyin. Başka da bir nedeni yok bu yaşanan stres ve gerginliğin. Ekonomik durumu yerinde olan, günlük yaşamını gailesizce ve para sıkıntısı çekmeden yaşayanlarda ne stres var ne de gerginlik. Misal, yoksul hastaneye gider saatlerce sıra bekler: al sana stres ve gerginlik. Parası olan özel hastaneye gider ; kapıda karşılanır. Tedavisi anında yapılır. Ne stres vardır ne de gerginlik. Sevgi ve saygının olmadığı her yerde ne merhamet vardır ne de anlayış birlikteliği. 30-40 yıl öncesi var olan sıkıntılar bu denli yoğun değildi. Misal; gaz lambası ya da çıra ışığında yaşayan insanlar şimdi elektrik olmadığı an strese giriyor. Modern yaşam şartları ve elektirkle çalışan aletlerin çoğalması gibi nedenlerde maalesef stres nedeni. İnsanın saf çağına bakınız. Sorun var mı? Yok. Bugün Amazon ormanlarında, Borneo ormanlarında, kongo ormanlarında izole yaşam süren insanlar var. Onların bizler gibi stresli olduğunu ve sevgiden uzak olduğunu düşünmek abartı olur. Misal Altay ve Hindikuş dağlarında, şili de And dağlarının eteklerinde , vadilerinde yaşayan insanlar var. onlarda var olan sevgi ve dayanışma modern yaşam süren; modern dünyanın insanlarından çok daha fazladır.
      Yorum için teşekkürler.

      Sil