Topal
Musa söze karıştı:
-“Neden bu öfke? Eskiden böyle değildi de
neden şimdi herkes bir birine küstahça bakar?”
Gerçekten
yerinde bir soruydu bu. Bu sorunun cevabı herkese göre farklıydı. Çünkü herkes benzer
konuda farklı düşünebiliyordu ki istenmeyen olaylar oluyordu. Orada bulunanlar
Topal Musa’nın sorusu karşısında bir an şaşırdılar. Ne diyeceklerini ilk
çırpıda bulamadılar. Bir suskunluk etrafı kapladı. Yere atsan iğnenin sesi
duyulabilirdi. İçlerinden Topal Musa’yı haklı buluyorlardı da ne cevap
vereceklerini bilemiyorlardı.
Topal
Musa Uzun boylu, zayıf bir adamdı. Ablak yüzlü, küt burunluydu. Gözleri
kahverengiydi. Kalın siyah kaşları gözlerini kapatıyordu. Konuşurken gözlerini
uzun süre kapalı tutardı. Bu yüzden gözlerinin ışıktan ürken bir hali vardı.
Alnı genişti. Yamalı yıpranmış bir pantolon giymişti. Gömleği ütüsüz ve kolları
eğreti bir şekilde kıvrılmıştı. Yoksul olduğu her halinden belliydi. Lakin
gözlerindeki ışık onurlu bir duruş sergilediğini düşündürüyordu.
Zamanın
yıkıcı etkisinden kasabalı da nasibini almıştı. Topal Musa’nın sorusu zamanda
gizliydi. Zaman sessiz bir şekilde insan hücrelerini doğruyu düşünmekten
uzaklaştırmıştı.
Gözler
bana çevrilmişti. Bir şeyler söylememi bekliyorlardı. Hafifçe doğruldum:
-
“Bakın arkadaşlar; doğanın kendi
yasaları, kendi tarihi, kendi arzuları vardır. Doğanın görevleri vardır. Zaman
doğayla uyumu yıpratmamalıdır. Doğayla iç içe yaşayan, doğanın varlığıyla yaşam
bulan insan da doğadan kopmamalıdır. Doğadan kopunca, doğadan faydalanamayınca
insanlar birbirine hasım olurlar. Çünkü doğaya yeterince özen göstermeyen,
zaman içerisinde elde ettiklerini kaybedecektir. Bu da diğerinin faydalandığı
yere el koymayı getirecektir. İşte sorunun kaynağı budur.”
Esat
abi:
- “Hocam konuyu sadece bu bağlamda düşünmek
yeterli midir?”
- “Elbette değildir”
-
“İşlenebilen toprakların aileler arasında
parçalanması, dolayısıyla elde edilen gelirin azalması da etkendir bence.”
-
“Haklısın Esat abi. Hatta meraların
sökülüp tarla yapılması. Hayvan otlatılacak alanların azalması nedeniyle çıkan
anlaşmazlıklar. Suyun kullanımında yaşanan anlaşmazlıklar. Anladığım kadarıyla
Gediz depremi öncesinde kasabanın doğusunda akan dere deprem sonrasında
kurumuş. Bugün o derede bir damla su yok. Dere kenarında kurulmuş olan değirmen
çoktan kaderine terk edilmiş durumda. Tüm bunlar kırsalda yaşanan
anlaşmazlıkların kaynağıdır.”
-
“Su deyince hocam, kasabada
kullanabileceğimiz su da yetersiz.”
-
“ Biliyorum. Okulun bahçesinde yeni
diktiğimiz akasya ve çam ağaçlarının sulanması için açılan sondaj kuyusunda 75.
Metreden su çıkarıldı. Bu demektir ki
yer altı suyuna ulaşmak bile çok kolay değil. Yörede yer altı suyu da derinde.
Dolayısıyla geçen yıllarda yaşanan su kavgaları hala zaman zaman sulama
dönemlerinde yaşanıyor. İnsanlar bencildir. Komşu hakkı gözetmeden, önce benim
işim görülsün düşüncesindedir. Bu durum da çatışmaları beraberinde
getirmektedir. Yani anlaşmazlıkların odağında ekonomik durum başı çekmektedir.”
Mehmet
amca haklısınız dercesine başını salladı. Etraftakiler suskundu. Her birinin
yaşadığı benzer sorunlar vardı çünkü. Kahveci Muzaffer:
-
“Hocam yeni çay demledim” dedi.
-
“Getir o zaman masada bulunanlar çayı hak
ettiler “dedim gülerek.
Köylerin sorunu köyler ortadan kalkınca bitecek galiba, belki de öyle olması gerekiyor. Düşünün 5-10 dönümlük tarlaların sadece sınırları yüzünden bile ne kadar ölü alan var,tarım dışı.Bu süreci yaşayacak Türkiye..Bir kaç ay çalışıp bir sene geçinmek dönemi çoktan kapandı çünkü.Bunu söylediğim biri bana çok kızmıştı bana, kışın da çalışıyor köylüler demişti,hayvanların bakımı falan filan diye. Her hanenin 3 ineği olsa, 50 hanelik köyde 150 inek eder,buna da 3 çoban yeter. Geriye kalan 47 kişi boşa çıkar demiştim. Ailem besici, iyi bilirim bu hesapları. Hatta çekirdek çalan kardeşim devraldı bu işleri. Saygılar...
YanıtlaSilSanırım haklısın. Lakin köyler ortadan kalkınca köylünün işlevini kim yapacak. Tarım yapılmazsa bunca insanın doyurulması nasıl olacak? Şehirli tarımla uğraşır mı? Kim bilir belki de söylediğindedir sorunun çözümü. Saygılar.
SilEskiye göre işçilik daha az, bu da doğal olarak issizliği artırıyor. Kardeşim dedi önce inanmadım sonra gösterdi, soğanı bile söküp, başını kesip çuvallayan alet var. İşçilik masrafı çok azaldı diyor. Aslında çoban hesabını bile eskiye göre vermişim. Şimdi tek bir çoban 250 büyükbaş hayvana bakıyor ama sulaması bile otomatik. Şu da bir gerçek benim küçüklüğümde 30 büyük baş hayvanı olan geçinirken şimdi 200 olan anca geçiniyor.Bu değişime uyan ayakta kalacak sadece. Üstelik bu günkü hükümet çok daha fazla gidiyor köylünün, üreticinin üstüne ama köylü olsun, dinimizi kurtardı ya yeter diyor. Yanlış olan, ben işveren çocuğu oldum hep ama ailem de ben de solcuydum, kapımızdaki çoban, tarlamıza gelen işçi sağcı. Terslik burada zaten.
SilGeçim derdi bir yana, kaçınılmaz gidişin tozu dumanı içerisinde, yüreğimizde geçmişin anıları, ardı ardına gelen olaylar çöreklenir. Acı ve sevinçlerin bir yerlerinde ya kaybettiklerimizi, ya da geçmişin sorunsuz yaşamını özleriz. Fırtınaya, bulutlara, yüce dağlara bakıp iç çekeriz. Bir yandan yazgımızdı yaşadıklarımız bir yandan da baş belasıydı diye düşünürüz. Sabırsızlıkların, küçük hesapların, zorlanmamışlıkların, sınırlanmamışlıkların peşine düşeriz. Sesimize ses verecek, gücümüze güç katacak olanı bekleriz. Ne insanlıktır aradığımız ne de hoşgörü, yardımlaşma. Aradığımız bencilliktir artık, kendimizden sakladığımız, söylemek istemediğimiz.
SilTeşekkürler Asya Hanım.
Merhabalar,
YanıtlaSilHer şeye rağmen köylü kardeşlerimizi ve köy hayatını çok severim. Aslında onlar masumdurlar. Temiz ve saftırlar. Geçimsiz köylerdeki ahalinin önderleri de geçimsizdir. Aksi halde iyi bir önderi olan köy ahalisinde pek kavga gürültü çıkmaz.
Kitabınızdan bir alıntı olsa gerek. İnsanı sıkmayan ve akıcı bir dille kaleme alındığı için kaleminize sağlık, büyük bir keyif alarak zevkle okudum.
Selam ve dualarımla.
Evet Recep Bey yazmakta olduğum anıların ön plana çıktığı öyküden bir bölüm . Yukarıda yazdığınız yoruma aynen katıldığımı belirtmek isterim. Teşekkürler. Saygılar, selamlar.
Sil