Kaç gündür üzerimde bir kırgınlık var. Soğuk
algınlığıdır herhalde. Geçer nasılsa. Hergün bir kaç internet sitesinde
haberlere bakarım. Bakalım bugün neler olmuş diye. Haberlerin çoğu can sıkıcıdır. İnsanların
birbirlerine karşı yaptıklarını haberlerde, TV programlarında gördükçe insan
insanlığından utanıyor.
Önceki gün bir haber dikkatimi çekti. Bir an
duraksadım. Okuduklarım doğru mu yanlış mı diye gözlerimi kapatıp tekrar açtım.
Acaba kırgınlığım mıydı beni yanıltan. Hayır maalesef okuduklarım gerçekti. Habere
konu bir öğretmendi. Çocuklarımızı emanet ettiğimiz bir öğretmen.
Konya'nın Selçuklu ilçesindeki bir Kız Anadolu
İmam Hatip Lisesi'nde görev yapan Felsefe öğretmeni "ya benim çok sapık duygularım var ya da şeytan onlara
uğramıyor... Bir genç kızın vücut hatlarını gördükten sonra şeytan size
üflemiyorsa ya erkekliğiniz ya da imanınızı kaybetmişsiniz demektir..." mesajını
Twitter hesabından paylaşmıştı.
Okuyunca insanın nutku tutuluyor adeta, toplumun
ve insanlığın kabul etmeyeceği bu sözler karşısında.
Bir öğretmen bunları söyleyen. Gençleri
yetiştirmek için eğitilmiş biri. Bir felsefeci. Nasıl bir felsefe öğretmeniyse
artık, felsefeden çok öğrencilerin vücut hatları ile ilgileniyor. Demek ki bunu
söyleyenin felsefe anlayışı alan değiştirmiş!
.....
Yakup üniversitede okumaktadır. O yıllarda
tanıştığı ve sevdiği bir de kız arkadaşı vardır. Ve kız arkadaşının kardeşi ile
de aynı okulda öğrencidir ve Yakup'un can dostudur.
Bir gün öğrenci olayları sırasında yanında bulunan
kız arkadaşı vurulup hayatını kaybeder. Yakup yıkılmıştır. Can dostunun yüzüne
nasıl bakacaktır.
Kız kardeşinin hayatını kaybetmesine Yakup'un
sebep olduğunu düşünen Emre, Yakup'un pişmanlığına aldırmadan o acı içinde
silahını çekip Yakup'a doğrultur.
Yakup sevdiğini kaybetmenin acısı ile zaten
kendinde değildir. Yaşamına bu şekilde son verilmesini o da ister. Lakin Emre
silahı Yakup'un sağ bacağına doğrultup iki el ateş eder. Ve çekip gider. Can
dostunu öldürmeye kıyamamıştır.
Yakup uzun süren tedavi sonrasında sakat kalır.
Ayağını sürümektedir artık. Yürümek ve merdiven çıkmak onun için çok zordur.
Okulu da bırakır Yakup.
Aradan yıllar geçer. Yakup babadan kalma üç beş
kuruşla bir lokanta açar. Dürüstlüğü, yoksula yardımı, insanlığı ile çevreden
saygı duyulan, güvenilen birdir artık o.
Yıllar, aylar, günler birbirini kovalar.
Yakup evlenmemiştir. Kız arkadaşından sonra bir
başkası ile evlenmeyi düşünmemiş, tek başına aldığı evde yaşamakta, lokantasında
ki işleri iyi kötü takip etmektedir.
....
Evinin yanında uzun yıllar boş kalmış, bakımsız,
yıkık dökük metruk bir ev vardır.
Bir gün akşam üzeri lokantadan eve dönerken metruk
evde bir ışığın yandığını görür. Merak eder. Yanılıyor olmalıyım diye düşünür.
Ertesi gün işe erken gitmez. Öyle ya uzun
yıllardır metruk olan eve birileri taşınmış, komşu olmuşlardır. Kimdir,
kimlerdir diye merak edip öğrenmek ister.
Eve gidip kapıyı çalar. Kapıyı açan kadını görünce
adeta şok yaşar.
Çünkü kadın, yıllar önce kaybettiği Meryem'ine
benzemektedir. Kaşları, gözleri ile adeta o dur. Yakup sararıp, sarsılır,
vücudu -70 derece soğukta kalmış gibi zangırdar.
...
Kadın eve yeni taşındığını, yalnız yaşadığını, işe
ihtiyacı olduğunu, evde yiyecek bir lokma ekmeğinin olmadığını söyler konuşma
sırasında.
Yakup bir lokantası olduğunu söylemez. Çekinir.
Sessizce uzaklaşır oradan. Uzaklaşırken "ihtiyacın
olduğu zaman kapımı çekinmeden çal" der.
Aradan bir kaç gün geçmiştir. Yakup yaşadığı
benzerlik karşısında hala şaşkındır.
Kadın aramasına rağmen bir türlü iş bulamaz.
Çaresizdir artık. Evde de yiyecek bir tek lokma bir şey yoktur. Elindeki üç beş
kuruşta bitmiştir.
Ne yapacağını, ne edeceğini düşünürken Yakup'un "ihtiyacın olduğunda kapımı çekinmeden
çal" sözleri gelir.
....
Yakup o günlerde soğuk algınlığı ile mücadele etmekte, evinden lokantaya gidememektedir. Hastadır.
Yakup o günlerde soğuk algınlığı ile mücadele etmekte, evinden lokantaya gidememektedir. Hastadır.
Kadın sabahın erken saatinden akşam saatlerine
kadar Yakup'un evden çıkmasını bekler.
Lakin Yakup çıkmaz.
Kadın iyice meraklanır. "acaba bir şey mi oldu adama" diye düşünüp Yakup'un
kapısını çalar. İçeriden ses soluk gelmez. Tam ayrılmaya karar vermişken kapıyı
son bir defa çalar.
Kapı yavaşça açılır. Yakup sararmış yüzü ile
kadını buyur eder.
Kadın "siz
hastasınız" der.
Yakup "soğuk
algınlığı geçer" der.
...
Kadın durumunu anlatır. "Evde bir tek lokma yiyecek bir şey yok. İşte bulamadım der."
Lokantanda benim yapacağım bir iş var mıdır demeye de çekinir.
Yakup kadının durumunun farkındadır. "Evde bir tek lokma yiyecek bir şey
yok.." dediğine göre açtır da.
Kadın ayrılacakken "gitme bana sıcak bir hasta çorbası yap. Mutfakta her şey var. Hem
çay da demledim beraber içeriz " der.
Maksadı aç olan kadının karnını doyurmasıdır.
Kadın büyük
bir mutlulukla içeri girer. Mutfakta sıcak bir çorba yapar. Hem kendisi de kaç
gündür sudan başka bir şey içmemiş, yememiştir.
Karşılıklı çorbalarını içerler.
...
Yakup kadının iş istemek için geldiğini, ama
söyleyemediğini anlar.
O söyleyemiyorsa ben lokantada çalışır mısın diye
sorayım der.
"Lokantada
yeni bir elemana ihtiyaç var. Temizlik yapabilecek, bulaşıkları yıkayacak
birine. Sen iş bulamadıysan gel çalış istersen"
der.
Kadın "bilmem
ki yapabilir miyim" diye cevap verir.
Yakup "yaparsın.
Yarın hemen gel işe başla"
Ve kadın ertesi gün lokantada işe başlar...
...
İki olay.
Birincisinin kadına bakışı ile ikincisinin bakışı
ortadadır.