Gece
mavisi yerini gün ışığına, sabaha kadar esip gürleyen fırtına ise yerini
sessizliğe bırakmıştı. Dozerler kurt ulumaları eşliğinde yolları açmaya
başlardı artık. Karların temizlenmesiyle hastaları, şehirde işi olanları yollar
karşılardı. Minibüslerin kaloriferleri kış aylarında bir türlü tamir edilmezdi.
Hareketsiz duran yolcular üşümemek, donmamak için sarınıp sarmalanırdı. Kışlık
giysiye dair ne varsa üst üste giyilirdi. Kutuplardaki buzullar ve geniş çöl
bölgeleri dışında zorlu doğal koşullarda yaşam mücadelesi veren insanların, kış
koşullarında kendilerini başka türlü korumaları mümkün değildi. Kaban üstüne
kaban, kazak üstüne kazak, çorap üstüne çorap giymekten başka yapacak bir şey yoktu yolculuk sırasında. Kabaklaşmış minibüs lastikleri şoföre soğuk terler döktürürdü.
Etrafında
onu kuşatan dağlar olmasa, dondurucu soğuklar olmasa Çıldır Gölünün kenarı bir
cennet adeta. Tekmil canlıya hayat veren bir cennet. Gerçi dağların dorukları
göle ayrı bir güzellik katıyordu. Dağın doruklarına yakın yaylalar yaylacılar
için vazgeçilmezdi yaz aylarında. Yayladan bakınca Çıldır Gölü bir yıldız gibi
parlardı.
O
güzelim gölü bir o yakadan bir bu yakadan seyretmek insana huzur veriyor. Bugün
yeterince kadri bilinmese de bölge kültürünün oluşmasında gölün payı çok büyük.
Cana can katan göl kış aylarında kalın bir buz tabakasıyla örtülmekte. Bahara
kadar da o buz tabakasının altında sazan balıkları, göl alası, şafak balığı
buzların çözülmesini sabırla bekleyecek. Buzu kırarak rızkını çıkarmaya çalışan
balıkçılar gibi.
Binalinin
kahvesinde yapılan sohbetin benzeri bir sohbet kahvaltı boyunca devam etti.
Lavaşların arasına koyup dürüm yaptığımız peynirlerin tadı yöre hayvancılığının
ne denli titiz yapılmaya çalışıldığının göstergesiydi. Peynirler özenle
yapılırdı.
"Binali"
dedim, "Bu çeçil peynirini başka bir yörede görmek olanaksız. sanırım
Kars, Erzurum yöresine özgü bir peynir olmalı."
"Hocam"
dedi Binali " Çeçilin yanısıra tulum peyniri de bu bölgede çok yapılır.
Tulum peyniri durdukça yeşillenir. O yeşil kısmı doğal penisilin görevi yapar.
Çok lezzetlidir. Bizim kültürümüzde çeçil, tulum ve kaşar önemli yer
tutar."
Meriç
heyecanla tamamladı Binaliyi:
"Kars
kaşar peyniri deyince orada duracaksın. Çorum yöresinde kaşar peyniri yapılmaz.
Ama gördüğüm kadarıyla gerçekten lezzetli ve değerlidir."
"Çorumlu
oluğunu illaki belli edecek" diye takıldım Meriç'e.
"Mandıracılık
bizim köyde de var dedi" Binali.
"Ciddi
misin" diye atıldık ikimizde.
"Evet"
dedi Binali. "Yapan çok köyde. Hem kendileri tüketir hem de satarlar"
Daha
sonraları Binalinin "Bizim köyde de kaşar peyniri yaparlar" sözünün
doğruluğunu Cimşit Timur'un mandırasında hazırlanıp sertleşmeye ve olgunlaşmaya
bırakılmış kaşarları raflarda görünce anlayacaktık.
"Binali
senin kahven minibüslerin durak yeri. Köye gelen yabancılar ilk seninle
tanışıyor."
"Evet
hocam, yolcuların soluklandığı, yol yordam sorduğu bir yer oldu kahve."
"Calaya
gelenlerin uğrayacakları kapılardan biri senin kahven."
"Hem
taze demli çayın hazır olduğu, hem de sohbetin olduğu bir yer orası."
"Doğru
dersin hocam. Sadece yolcuların değil, sabah duasına çıkmış yaşlılarında uğrak
yeri."
"Sabah
erkenden açarız kahveyi. Çayı demleriz. İlk gelenler sabah erkenden kalkan
yaşlılardır. Ellerinde tespih ve bastonla gelirler kahveye. Yarenlik etmek
için."
"Doğru
dersin Binali" diyerek çayını yudumladı Meriç.
"Sabahın
ayazı bu. Dışarıda pek durulmaz. Gün kuşluk olmaya başladığında kıpırdanır
sokaklar." diye sözünü tamamladı Binali.
"Gün
kuşluk deyince aklıma geldi "diye söze başladım. "Uzaklarda horozlar
öterken, buz tutmuş gölün buzunu kırıp ağını atan balıkçılar bembeyaz fonun
üzerinde, buzun altında ağa takılmış gümüşi ve sarımsı pullu sazan balıklarını
çekerler."
"Ya
birde göl alası varsa aralarında değme keyfine balıkçının" diye atıldı
Binali.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder