Ege'nin şirin
bir kasabasında görev yaparken görev yerim değişmiş, Aydın'ın bir ilçesine
atanmıştım. Ağustos ayının ortalarında sıcakların bunalttığı günlerdi. Eşim ve
çocuklarımla birlikte sabahın alaca karanlığında arabayla yola çıkmış, öğleye
yakın da ilçe merkezine ulaşmıştık.
İlçe etrafı
dağlarla çevrili genişçe bir vadide kurulmuştu. Göz alabildiğine zeytinlikler
ve ormanlık alanlar vardı. Vadi tabanında tarım alanları göze çarpıyordu. Otoyoldan
direksiyonu ilçe merkezine çevirdim ve kendimi geriye dönüşü imkânsız olan bir
caddede buldum.
Pazarda ürettikleri
ürünleri satmaya çalışan kadınlar dikkatimi çekmişti. Anamın bozkırda bizimle
birlikte sabahtan akşama kadar orakla ekin biçmeye çalışmasını anımsadım.
Yaşamın her
safhasında evinin geçimi için mücadele eden kadınlar pazarcılıkla da
uğraşıyorlardı. Üretmek ve ürettiğini satmak, ihtiyaç duyduğu ürünleri satın
almak. Kadınları takdir etmemek mümkün müydü. Hangimizin anası tarlada, bağda,
bostanda çalışmamıştı ki.
Sadece
Anadolu'nun kasaba ve köylerinde değil, dünyanın farklı coğrafyalarında
kadınların benzer şekilde ürettiklerini semt pazarlarında satıyorlardı.
Kısacası kadınların
yaşamın her alanında etkili olması sevindiricidir. Eve kapanıp kalmaktansa,
evinin geçimine katkıda bulunmaları nasıl sevindirici olmaz ki.
Köy ve
kasabalarda bağ ve bahçelerde, tarlalarda çalışan, üreten kadınların yanı sıra
metropollerde değişik iş kollarında ücretli çalışan kadınların varlığı da unutulmamalıdır.
Nazım Hikmet'in "kadınlarımız"
şiirini bilmeyenimiz yoktur.
Ülkemiz işsiz
sayısının 5.5 milyon olduğunu ve bunun 3.3 milyonunu kadınların oluşturduğunu
açıklayan DİSK-AR araştırmasına göre kadınlar için işsizlik oranı 25.9
seviyesinde.
Açıklanan
paketle getirilmek istenen;
"Doğuran kadın çalışanın istemesi
halinde çocuk 5.5 yaşına gelene kadar yarım gün çalışacak." Eh ne diyelim, hangi işveren bu
açıklamanın gereğini yerine getirecek?
Hazır Giyim ve
Konfeksiyon sektöründe en fazla kadın çalışan istihdam edilmektedir. Yarı
zamanlı bir işçiyi bünyesinde yüzlerce kadın çalıştıran üretici, bu ağır riski
taşımak ister mi yoksa kadın çalışanları yerine erkek çalışanlara mı yönelir
uygulama başladığında görülecektir.
Bu durumda hangi
kadın "ben yarım gün çalışacağım, çocuğum var" diyebilecek.
Dediğini varsayalım hangi üretici bunu uygulayacak, yine uygulama başladığında
görülecektir.
İş kaybına
işveren razı olacak mı, yoksa yarım günde ısrar eden kadın çalışanını işten
çıkaracak mı. Bu ve benzeri soruların cevabını ilerde göreceğiz.
Olmasını
istemediğimiz bir gelişme şunlar olabilir mi? Kadınlar işini kaybedecek, kadın
işsizlerin sayısı artacak, eve kapanacaklar.
İfade güzelliğini, o güzel ifade ile anlatılan doğru gerçekleri bir roman tadında okumayı özlemişim.. Duyguların ve kalem tutan ellerin dert görmesin hocam..
YanıtlaSilBu içten yorumunuz iççin teşekkür ederim Gülsen öğretmenim. Saygılarımı iletiyorum.
SilYazdığınız gibi hiçbir işveren bunu kabul etmez, kadınları hemen işten atarlar. Tek kelimeyle kepazelik! Maksat kadını eve hapsetmek, kocalarına muhtaç hale getirmek...:(
YanıtlaSilBakalım uygulamanın sonucu çalışan, çalışmak zorunda olan, evine ekmek götürmenin peşinde olan kadınlarımız için nasıl sonuçlanacak.
SilKadınların önce "insan" ve kadın olarak,anne olarak kendi değerlerini bilip, haklarını savunabildikleri bir dünya özlemi içinde olmak... İlkokul hatta okul öncesi kurumlardan itibaren bu anlayışın gelişebilmesi için öğretmenlerimize de ne çok iş düşüyor.
YanıtlaSil"Ayaklarının üstünde sağlam durabilmek" ülkemizde biraz zor. Destekleyen değil de engelleyenler öyle çok ki...
"Ayaklarının üstünde sağlam durabilmek, ülkemizde biraz zor" cümleniz bir gerçeği dile getiriyor. Erkek egemen bir toplum durumundayız. Kadın erkeğin üç metre arkasında yürümeli anlayışının, kadın kısmı evinde oturup çocuk doğurmalı anlayışının kanıksandığı bir toplumda öğretmen ne yapsın ki. Aileden gördüğü başka öğretmenin söylediği başka olunca çocuk ne yapsın... Yorum için teşekkür ediyorum.
Sil